Sağım ceberut /
Hayatın basamaklarının kırık yokuşunda
Rüya görsem destur demekten Tasamı soramam, bir dilim kırıntı ekmekten Avuçlarımın dilencininkinden ne farkı vardı / dilenmekten Sağım ceberut ormanında nesli tükenmiş nesne Solum şimşek yarası, benliğim en derin mevzu seste Kuş tünemiş gayri meşru çocuğun sinesine garibe düşmüş feleğin çemberine Artık hayata dair ne varsa ne yoksa Yakıp küllerini savurmak istiyor içimden Kalın bir sis sarmalı ki, ortalığı Görünmez bir kisveye bürünsün varlığım Kimse anlamaz ruhumdaki karanlığı Çıkıp gitmek istiyor… bu karanlık dünyadan İçi doldurulmuş kuş tüyü yatak Oysa baktığımda… İçindeki edep, kalkamıyor yatalak Zahir zaman diyorlar diye düşünürüm Kurulmuş saatlerde hicranı bölüşürüm Katre katre ölümüne kürek çekilen deniz Şimdi aynalar kırık, kırıklığında solgun beniz Tufan şamarı yemiş gibi kıvranır durur nesil Görmez gözleri, benim gördüğüm kadar Çözülmesi o kadar kolayken, oluşur kör düğüm Mesih zannetmiş kendini, edebinde kıvranır ölüm Bakmışım tımarı az gelmiş at gibi kişner Tırnak kıran yokuşların ardından inişler Heyhat! dün ne güzeldi hava, kim ne işler Musalla taşına sıralanmış / öpüşüyor dişler Hakla batıl arasında duvar süsü zina Cinnet getirmiş yarasalardan daha vahim Kıvranır çukurunda başı kopuktu zira Ödül vermek için koşuyordu Azrail. |