14 Şubat
/tanrıyı sever gibi,
inanmıştım sana oysa, bugün 14 şubatın arefesi, sensizliğin bilmem kaçıncı ertesi bugün yoksun, ellerinsiz ellerim ellerinden yoksun/ Kaç zaman oldu yokluğunun verdiği zahiyatı onarmakla meşgulüm kendimde yıkık dökük yüreğim tahribat içerisinde gözlerimin vanası bozuldu akıyor durmadan ellerim hep soğuk içim yangın misali yanıyor alev alev ama ben hala üşüyorum. Senin gittiğin gün sarardı düşlerim en kuytu şehrin köşelerinde avuçlarıma iliştirdiğin mutluluk sevinçlerimizi savurdum rüzgarlara ve bana kalan yalnızlık senfonisiyle susacağım sensiz geçireceğim her 14 şubatların sabahında. Sevgili/m bir buket dolusu yıldız toplamak istedim bu gece gökyüzünden sana sunmak için en karanlık anında çünkü korkardın karanlıktan bilirdim sana sarılıp bak burdayım diyesim var bu gece yarın 14 şubat ve sen yanımda yoksun çoktan gitmiştin yıldızlar söndü ve ben yalnızlığın en müsait anında karanlığa karıştım, yani yok oldum yani kayboldum ben bende yoktum ben sendeydim ama sen yoksun bu şubat soğuğunda. Şimdi kollarına uzanıp sabaha kadar yıldızları seyretmek vardı, sevgi sözcükleriyle aşkı içmek vardı gözlerinden ama yoksun ama gitmişsin yani O’ndasın yani sensizim yani yalnızım Ve O 14 şubat sabahı sar(ıp)hoş ederken seni ben çoktan ölmüş olacağım. Erkan İpek |