Duraktaki Işık
gelişimiz götü mumlu mektupla olmadı bu dünyaya
gidişimiz bando davul olmayacak elbet geldik açmasa olmıyacak çiçekler gibi direndik zincirini çürüten mahkumlar gibi bekledik biryerlerden çıkıp gelecek diye gelecek de gözyaşımız dinecek diye kirimiz pasımız yunacak diye karnımız adam gibi doyacak diye haksızın damına koyacak diye gelmedin ulan gelmedin ulan gelmedin gardiyan ettin bizi bu gecelere yavrum hasan hüseyin övünmeyi şişinmeyi biryana bırak neyini tattın oğlum neresine dokundun şu ellerinle tamam oldu mu ağzın burnun tamam oldu mu tamam mı kulakların doydu mu biryerlerin yavrum hasan hüseyin öptün mü güzel oğlum, güzel güzel kızları ağızlarından okşadın mı has bahçede harika memelerini içtin mi içkilerin heyheylisini yıldızları topladığın oldu mu geceleri gemilere bindin mi oğlum hasan hüseyin uçaklara bindin mi füzelere bindin mi nusaybin’i geçtin mi oğlum hasan hüseyin övünmeyi şişinmeyi biryana bırak kaç kundura kaç gömlek kaç ekmek kaç sigara bir çubuk sazan balığı ölü çaylardan ve bir deli dilenci öğle ezanlarında ne senet verdi kimse bize ne de bastık sözleşmeye kalıbımızı ey feşmekan oğlu falan feştekiz kalacaksın şu kadar yıl yapacaksın şunu bunu yiyeceksin şunu şunu göreceksin onu bunu sonra da ey benim canım efendim yaprak düşer gibi daldan ey feşmekan oğlu falan feştekiz geldik hemen gidecek gibi kaldık bir şey diyecek gibi dedik mi demedik mi zincirde yatanlardan yatacaklardan belli öyle bir kargaşada açtık ki gözlerimizi soygun çalar vurgun oynar otuzun tadı nedir tadı nedir kırka merdiven dayamanın meyvalardan neye benzer elliden öte kaç beş köşelidir yetmişbeşlerde dünya seksende ne görünür kadın bacakları insanın gözüne seksenden öte giden yolda ne yandan doğar güneş öpüşmek tuzlu mudur ekşi midir kekre midir yoksa belalı bir uçurum mu dönüp geriye bakmak ne soracak vakit bulduk ne de bir söyleyen çıktı yaşadık yetmiş yaşın bütün sığlıklarını daha onbeşimizde yaşadık otuzbeşte onbeşin o buğulu o bulanık o delicoş düşlerini uzandıkça uzaklaştı bizden o yüklü dallar kıyılar kaçtı ellerimizden biz çırpındıkça bir yer ki medet umar insan ölümden çek ipini öylesi yaşamanın yüz yıl da yaşasan değmez bir boka bin yıl yaşasan arkası boş belki de en güzeli en yiğitçesi denize dalar gibi dalmak kavgaya anılarda yaşamak alın ulan kavat oğlu kavatlar alın ulan deyyus oğlu deyyuslar alın da düşün yola |