Geri Dön, Ölüyorum
Elveda diyorsun.
Gökyüzünü kesiyorsun sanki makas bir cümleyle. Kıyamet için İsrafil’e sur’a üfle diye emir vermiş gibi, Bulutlar savruluyor açılan kara boşluğa ve yıldızlar düşüyor yırtık avuçlarıma.. Kıyamet kopsun mu demek acaba elveda.. Hoşçakal diyorsun. Havada ne kadar oksijen varsa alıyorsun bir cümleyle, nefesim keskin bir bıçakla kesiliyor adeta. Karbondioksit çıkıyor sonra zehirli dudaklarından. Ağzımı açık bırakan gidişinle de zehirleniyorum. Son duam oluyor kal, duama karşılığınsa; hoşçakal.. Fay hattının tam ortasında yaşanan ayrılıkla, Elveda ve Hoşçakal şiddetindeki bir depremi oluşturuyor ayakkabı tıkırtıların. Önce göğsüm yıkılıyor içe doğru, sonra da yavaş yavaş çöküyorum kendime.. Şahadet amaçlı; son kez adını anınca ayrılıkla öpüşüyor dudaklarım, gitme kelimesinin şehvetli zehriyle; bir an’da yerle bir oluyor y’arsız bedenim, yar’arsız düşüncelerim.. Beline aşık ve belini kavramaya alışkın kollarımda his yok, sadece ölüme açılıyor kapanarak; Azrail’in sıkıca sarılmasını bekliyor sabırsızca. Ellerim bu ayazda elinin tersiyle acımasızca dışarı atıldı, aşktan çadır yok yalnızlığımda; üşüyor. Enkazın altında, istemeden soğuk bir iklim takınan parmaklarım, sıcaklığını çıkartıyor ezilen yüzükle. Ellerim kuruyor, çatlıyor ve morarıyor hatta; yokluğunun rengine boyanıyor rüzgarla.. Gözyaşlarım kirpiklerim arasında mahsur kalmış, hıçkırıklarımı duyan yok mu diye acı acı inliyor, çocuk gibi de ağlıyor üstelik.. Kulaklarını tıkadığın aşk can çekişiyor, duymuyor musun ? Oysa ben; sen depreminin şokuyla, dudaklarımdan dökülen fısıltılı şahadetlerimi duyuyorum. Geri dön, ölüyorum.. Ahmet Kastancı. |
duymuyor musun ?
Oysa ben; sen depreminin şokuyla,
dudaklarımdan dökülen fısıltılı şahadetlerimi duyuyorum.
Geri dön,
ölüyorum..
ÇOK GÜZEL VE ANLAMLI DİZELER. TEBRİKLER.