HER ŞEY BİRAZ RÜYADIR
Gitmemişken
Ve henüz bitmemişken aramızda bazı şeyler Bu susmak da neyin nesi? Lal olan duygular mı? Yoksa söylediğimiz sözler mi bayat? Farkında mısın? Kana karışıyor ayrılık denen illet, Aynı yatakta ne çok özlüyoruz birbirimizi, kendimize sarılırken. Tenimizi üşütüyor birbirine teğet geçen nefesler “Ah”larımızı sıkıyoruz ardı sıra. Çığlık çığlığa susuyoruz da, İki el bir olup çözemiyoruz dilimizdeki düğümleri, Konuşamıyoruz. Aynı denize akan iki nehiriz aslında Ama asla tutuşamıyoruz el ele. Kana-kana içiyoruz kanımızı da, Sarmıyoruz kanayan yaralarımızı. Her geçen gün birkaç arpa boyu daha uzak düşüyor bedenlerimiz aynı yatağa Her sabaha ayrı kutuplarda açıyoruz gözlerimizi. “Y âr!” diyoruz, Tuz gölüne yatırıyorlar y âr kesiği cesetlerimizi. Her sabah bir karış daha kar yağıyor üzerimize, Önce bakışlarımız donuyor, Sözler, hisler donuyor Ve sol yanımı buz dolabına koyuyorum “Çek git” diyor şeytan, “kapat kapıyı kendi suratına ve dönme bir daha” “Git öp” diyor, daha dört yaşında bir çocuk, “Bildiğin bütün sevgi sözcüklerini bırak avuçlarına Ve git öp baba, kaderinin alnını.” Düşünüyorum da bütün suç bende belki de, Bazen ilk adımı atmak çok zor gelir ya, Belki de o ilk adımı atmaktır erdem. Ulan ne çıkar yani? Kalksan bir Pazar sabahı, koysan kahvaltısını başucuna, Demli çay buğusunda bir günaydın’la okşasan saçlarını, Çözülse dilinin düğümü, sürsen nefesini kirpiklerine, Ve hiç çıkarmayacağı bir küpe taksan kulağına, ‘Seni çok seviyorum’ gibi. “Pardon, duyamadım sizi” der bir simitçi Ve ben; “Saat kaç? Hangi gün bugün? Ben yine mi işe geç kaldım? Yoksa; yeniden merhaba mı hayat/ım?” der öperim şarabımın kızılını. Mümin Hakan ALKAPTAN |