Dağ Köyü
Ben bir gün bu dağ köyünde,
Görülecek en güzel şeyleri gördüm. Vâdiden geçen demiryolu, Pırıl pırıl parlıyordu, Irmak kıyısında bir istasyon, Marşandizi ağırlıyordu. Ben bir gün bu dağ köyünde Duyulacak en güzel sesi duydum, Rüzgâr, yüzyıllık ağaçların kalbinden, Meşelerin, köknarların, pınarların Gizli sazlarından haber verdi, Yitmiş ormanların acısını dinledim, derinden. Ben bir gün bu dağ köyünde Bakılacak en güzel şeye baktım. Dağ havasında, geniş yapraklı ümitlerin üzerine Yattım, gökyüzünün altına Hiçbir çağda bu kadar mavi olmamıştı. Baktım da vuruldum maviliğine. Ben bir gün bu dağ köyünde Sevilecek en güzel şeyi sevdim. Ağaçtan, kerpiçten, toprağınan taştan Barınakları içinde doğan, yaşayan, ölen, Vatan dediğimiz toprağı emeğine mülk eden, Halk denen milyonları sevdim yenibaştan. Ben bir gün bu dağ köyünde Düşünülecek en güzel şeyi düşündüm, Köy okulları dedim, dünyamızı dünya eden, Bilgiler uğruna vurulmuş turnalar misali Çırpınır, çaresizlikten ve sevgiden, Düşmüş köy çocuklarının önüne bir öğretmen. Ben bir gün bu dağ köyünde Bulunacak en güzel şeyi buldum. Kayalardan sızan sularda ne vardı, sular ne diyordu? Dağların hikayesi kahramanların hikayesine benzer, Gizlemiyordu dağ cevherini, yağmurdan kardan aldığını Sebil gidiyor, kuşlara, kurtlara, insanlara veriyordu. Ben bir gün bu dağ köyünde Söylenecek en güzel şeyi söyledim. Üstüne ay ışığı düşmüş bir tepede, Bilge ve cesur kalbiyle hürriyet Bütün insanlığın ateşini yakıyordu, Yalazası dört yönde yansımış gökkubbede. Ben bir gün bu dağ köyünde Varılacak en yalın gerçeğe vardım. Elli hanesiyle gömülü kalmış, unutulmuş Yatmış tabiatın kurduğu en güzel yatağa Acı rüyaların gecesine örtünüp köy, Dağ güneşinden habersiz uyumuş. |