UÇURUMDA AÇAN
Aşktın sen, kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin Elinde tuhaf bir çanta, saçında soku Akıl almaz işleri şu zambakgillerin Sokakta bir sövgü gibi akıp gittin Gözlerin sonsuz uzun, sonsuz çekikti Baksan uçtan uca Çin Seddi’ni görebilirdin Yanındaki adam mutlaka kardeşindir İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir Aşktın sen, gidişinden bildim seni Neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir Birbirinizi kucaklarken neye yarar Kucaklamıyorsak eski, yeni sevgilileri Diyorum çoğunca evli kadınlar Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar Bilir misin acaba ne demiş tilki? Kişi bir anda nasıl çarpılıverir Kuliste yarasını saran bir soytarı gibi Giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri Ömer ki gölü balığı için değil Kamışı için vergilendirdi Ama değnek vurulurken zavallı uğruya Yüzüne ve neresine değmesin derdi Selam size büyük durumlar, doruk anlar Dağ görgüsü kazanır Ağrı’yı bir kez görse de kişi Marmara’dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği Okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar Belki de biraz geç rastladım sana Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza 1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi Eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu Ağır uykusu aldatılımış olanın Ve aldatanın delik deşik uykusu Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin Divan, Nazım Hikmet, İkinci Yeni Kaç gündür adını düşünüyorum Ne demiş uçurumda açan çiçek Yurdumsun ey uçurum |