o'na.....
bana sahiplenme diyorsun
oysa ben sana koşuyorum tüm kalbimle yüreğim söz dinlemiyor gidiyor gittiği yere en çok soğuk gecelerde ilişiyor ( AŞK) ve sen görmek istediğin kadar görüyorsun kalbimin çizdiği resimleri düşlere yazmışım senli hikayelerimi gözlerini esinlenmişim şiirlerime birkaç satır aralığına dökülmüş sözlerimiz kalbim gizli bir yüzle dönmüş Aşk’a senin görmediğin kadar çoğalmışım kendi dünyamda yaşadığım tüm güzelliklerin içinde bulmuşum seni bana sahiplenme diyorsun ya sevgili yüreğim görmüş oysa çoktan cenneti yüreğim söz dinlemiyor gidiyor gittiği yere hiçbir zaman pişman olmadım yaşadıklarımdan ne sen beni yargılayabilirsin şimdi ne de ben seni! bir varmışım bir yokmuşum masalımda. |
Matematik, en genelleştirilmiş şey olduğu için dış gerçeklikle uğraşmada en elverişli bir araçtır. Yalnızca sıralamalarla, yani sınıflarla uğraştığı için evrenin sonsuz özeliliğiyle baş edebilir. Sonsuzluğun matematikte o kadar çok karşımıza çıkışı bir rastlantı değildir.
Şiirle karşılaştırın bunu. Onun vatanı öznel tavırlardır. Yani bilinç alanı, gerçek nesnelerle, onlar karşısındaki öznel tavırlardan ibarettir. Bu gerçek nesneleri en genel tarzda sıralamakla matematik sonsuzca : bütün dış gerçekliği kavrayabilen bir tek simgeye varır. Ama şiir bütün bu öznel tavırları en genelleştirilmiş tarzda sıralarsa egoya: bütün öznel gerçekliği kavrayabilen tek simge olan egoya varır.
Gerçekte soyut olan, öznel gerçekliğe bakarak genelleştirilmiş olan müziktir, şiir değil; tıpkı dış gerçekliğe bakarak matematiğin soyut oluşu gibi.
Bu şiirde durum nasıldır dediğinizi duyar gibiyim.
Bu yorumu okuduktan sonra anlamak zor değil herhalde.