BİR MED CEZİR DÜŞÜŞiirin hikayesini görmek için tıklayın BİR HÜZÜN İKLİMİNDE ANLAŞILMAYI UMUT ETMEK…
YA DA HÜZNÜN,YALNIZLIĞIN VE MUTLULUĞUN SIRRINA EREBİLMEK... Bir yürek kaç sabahı bulandırır içinde! Bir yürek kaç ummanı arındırır içinde! Bilmem hangi baharda diner fırtınalarım? Bir yürek kaç depremi barındırır içinde!... (med) Gözlerimin önümde beliren nâmütenâhi bir manzara.. İnsanın acılarının azade kılınacağı kadar uhrevi bir hava.. Asude, esrarengiz, ucu bucağı görülmeyen bir deniz,buğulanmış bir ufuk… Sahipsizliğe ram olmuş gibi, eşit aralıklarla demir atarak hareketsiz bekleşen gemiler.. Vakit akşama duran bir ikindi vakti.. Kurşuni ve kızıl renkli bulutlarla kaplı oldukça puslu, maviliğini kaybetmiş bir gökyüzü. Bulutsuz kalan yerlerinden sıyrılarak yansıyan güneşin ışıkları denizin yüzünde dalgalanıyor.. Bir renk cümbüşü var sanki;her tarafta ayrı bir desen; ayrı bir armoni.. Ve denizin ruhuna ruh katan adalar.. art arda sıralanan yüreklere açılan kapılar misali.. Tasvirler ötesi bir güzellik… .. Sonsuzluğu hissediyorum ruhumun koridorlarında.. Bir camın ardından bu görüntüye meftun olmuş gözlerimle hayran hayran seyrediyorum… Hüzün yalınayak ötelerden ruhuma doğru sefere çıkıyor. Hüzne aşinalığım eskidendir ama,bu manzara ek bir hüzün seansı daha yaşatıyor yüreğime… Gözlerimi hiç ayırmıyorum bu muhteşem manzaradan. Şairlere ilham menbaı olabilecek nadide bir mekan burası,penceresinden sonsuzluğa yol açılan benim güzel okulum.. Bir ses sesleniyor içimden bana doğru.. Dillendiriyorum,söze döküyorum içimdeki bu efsunlu seslenişi : Tüm gemiler sahipsiz rıhtımda bekleşirken Acılar umudumu sessizce bölüşürken Ve ben yalnızlığımın gölgesinde üşürken… Kalbimin matemidir gözlerimden damlayan Şiirin devamını sonraya bırakıyorum… Değil mi ki hüzün şairlerin tükenmez azığı ve sarsılmaz otağıdır,öyleyse şikayet etmek asla olmamalıdır..ne güzel söylemiş söz sultanı Ahmet Haşim,’ Melali anlamayan bir nesle aşina değiliz.’ diyerek.. Ve Hilmi Yavuz taçlandırmıştır bu mısraları mısralarıyla: Hüzün ki en yakışandır bize/Belki de en çok anladığımız… Günümüzde herkes sanki sözleşmiş gibi anlaşılamadığından dert yanmıyor mu?Tüm gönüller Rabbimizin lütfuyla kendine münhasıran bir yapıya sahip olarak yaratılmış?Herkesin kendine dair bir iç dünyası,kimselere ifade edemeyeceği bir yönü ve de sırları yok mudur?Bazen kendisine bile itiraf edemediği türlü duygularla kavga etmez mi içinde.Bu ben miyim,diyerek sorgulamaz mı kendini,kendisinin bile anlayamadığı –yapmamam gerekir-dediği şeyleri yaptığı olmaz mı? Gün olur ki insan; kendine bile yabancılaşır,kendini bile anlamaktan bigane kalır.Hal böyle iken, başkalarının bizi hakkıyla anlamasını beklemek belki de boş bir hülyadan ibarettir..belki de o yüzdendir her gönlün az çok yalnızlığa vabeste oluşu.Ayrıca kendisini bile tam anlamıyla anlama idrakine vasıl olamayan insanın, başkasını gerçek manada anlama çabası içerisine girmesi de bir imkansızlığı deneme çabası değil midir! Belki de Yaradan’ı ve yarattıklarını anlamaya odaklı yaratılan kalbimizi, fanilerin anlamasına terk ettiğimizden dolayıdır, bu anlaşılamama hüznü ve onun yansıması olan yalnızlık hissi… Kainatı ve varlığı anlamaya odaklı olarak,varlık gayemizi bilerek yaşarsak, yüce Rabbimiz elbet yüreğimizi dinginleştirecek huzurlu bir çok liman ihsan edecektir bizlere..ve şükür ki etmiştir de..Çünkü O(cc) kapılar açan şanı yüce Fettah’tır.Her halimize şükretmeyi Kader’e rıza göstermeyi nefsimize kabullendirdiği için Rabbimize binlerce kez senalar olsun! Elhamdulillahi ala kullihal ,sırrından son nefesimizi verene kadar bizleri ayırmasın Rabbim.Çünkü veren de O(cc),alan da O..O vermeden sahip olduğumuz neyimiz var ki… Fani olan tüm acıları zaman kollarında sallar ve uyutur,kimini eler eleğinde,kimini çarklarında ufaltır,savurur boşluğa..kimini de sukuta ve teslimiyete erdirerek teslim eder kalbin girdaplı dehlizlerine..sabır,tevekkül olduktan sonra Kader’den gelen her şey hoş görülür kul katında.Böyle kullar ’Mevla görelim neyler,neylerse güzel eyler.’ der ,büyük alim İ.Hakkı Hz.leri gibi… Gün gelir nisyana yenilir insan,acılarla yaşamaya alışır ve gün gelir de hafifler kanayan yaralar...ülfetli duygular kaplar bedeni..unutmak,doğru değildir ama,onun bile nimet olduğu anlar gelir..belki öyle murat etmeseydi Rabbimiz, biriken acılarla yaşamak imkansız olurdu… Rabbimiz bizlere yaratılış gayemizi unutturmasın..Unutulan O(cc) olmadığı sürece vefalı gönüller, zaten unutulmaması gerekenleri de yokluğa mahkum etmezler… Hüzün ülkesinin limanına az çok her insan uğradığına göre aslında mutlu olmak, insanın hüzünleriyle barışık yaşaması değil midir bir anlamda! Kedersiz insan olmaz elbet..şükür ki dertliyiz..bu da imtihan sırrından değil midir? Fudayl Bin İyaz Hz.leri ne güzel müjde veriyor : ‘Allah mümin kulunun tüm günahları dökülünceye kadar,onu türlü dertlerle hastalıklarla imtihan eder.’ Elbet gün gelir acılar da tükenir, bize verilen ömür sermayesi de... Ve son söz : Kırılgan camlar gibi düşmüş parçalanmışım. Ne yapayım, bunda da elbet bir hayır vardır! Hüznümün ateşinde buram buram yanmışım. ‘Acı’ dediğin,ömrün yaprakları kadardır !… (med) …………………………………………………............................ Mürsel Emre Doğan,10 Ocak 2012,İstanbul Sanki okyanusların en karanlık dibiyim, Sadece ben kalmışım sahillere nigehbân. Fırtınalar içinde şükür hâlâ diriyim, Sukutun melalidir bedenimi kaplayan! Tüm gemiler sahipsiz,rıhtımda bekleşirken Acılar umudumu sessizce bölüşürken Ve ben yalnızlığımın gölgesinde üşürken Kalbimin matemidir gözlerimden damlayan! Martılar uzaklara birer birer süzülür Ufuklarım daralır bir köşeye büzülür Her günün bitiminde hayallerim üzülür Halimi nerden bilsin,benimle yol almayan! Dehlizlerde yürürüm, alışkınım zulüme Istırap fenerleri yakışıyor gönlüme Bazen gülümsüyorum o ürperten ölüme Bir med cezir düşüdür, yüreğimde kanayan! Ben ki deliliğimle âleme nam salmışım Ben ki girdaplara hiç tereddütsüz dalmışım Hüznü dost bilenlerden ömürlük el almışım Sonunda anladım ki yokmuş beni anlayan!... ............................................................................ Med...Ocak 2012,İstanbul... |
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne''
Demiş ya Erdem Beyazıt, bizler işte bu hüzün yağmurunda ıslanmayı öyle çok seviyoruz ki.
Bu yağmur iç dünyamızı, yani maneviyatımızı güçlendiren ve sonunda tohumun toprağı delip filiz vermesi gibi duygularımızı gün yüzüne çıkartan kutsal bir yağmur bence.
Kim bilir bize uğramamış ne acılar ne dertler ne kederler ne hüzünler vardır dünyada. Ama gene de insana kendi acısı büyük gelir, kendi kederi derindir, kendi derdi dermansız gibidir illa ki. Bu yüzden hep anlaşılmadığını düşünür, yalnızlığına sığınır bu yüzden en çok. Yalnızlık aslında tek başınalıktan ziyade kendinle baş başa kalabilmektir. Yani herkesin gördüğü, bildiği, az çok tanıdığı bir ben var öte yandan kimsenin bilmediği, kimsenin tanımadığı bir ben daha var. İşte bana göre yalnızlık herkesin bildiği ben ile kimsenin bilmediği beni bir araya getiren muazzam bir buluşma. Böyle buluşmalar sayesinde ben duygularımı kaleme alabiliyorum daha çok.
Bu şiir de şairin kimsenin bilmediği tanımadığı içindeki öteki şairle buluşması neticesinde yazılmış gibi geldi bana. İnsan en çok kendiyle kavga eder, kendiyle dertleşir, kendiyle oturur karşılıklı, hayatının muhasebesini yapar, kendi kendine iken daha dürüsttür ve daha şeffaftır diye düşünüyorum. Bu benim şahsi fikrim elbette katılıp katılmamakta özgürsünüz.
Ama bence siz de benim gibi düşünenlerdensiniz. Öyle olmasa idi şiirinizi şu cümle ile noktalamazdınız;
Sonunda anladım ki yokmuş beni anlayan…
İnsanı en iyi anlayan yine kendisidir diyor içimdeki bana teşekkür ediyorum.
Hem hikâyeyi okudum hem şiiri. Ben girdiğim sayfada bir hikâyesi varsa şiirin onu da okurum illaki. Aaa hikâyesi de varmış şiirin aman boş ver onu es geçeyim diyemem. Ve evet bazen şiirden daha etkileyici olabiliyor hikâyeler bazen de hikâyeyi okumadan şiiri yeterince anlayamıyorsunuz. Örneğin benim Kan Kırmızı Süt Beyaz şiirimin hikâyesi olmasaydı belki de bu kadar çok beğenilmezdi. İkisi bir bütün yani biri olmazsa diğeri eksik kalacak gibi hep.
Sizin bu şiiriniz ve bundan önce yorum bıraktığım şiiriniz için de durum aynı. Şiirler çok güzel ama hikâyeleri onları daha değerli kıldı benim gözümde. Kelimelerimi itina ile seçiyorum yanlış anlaşılmamak için, yani demem o ki şiirleriniz de hikâyeleri de çok güzel. Yeni şiirlerinizi bekliyorum.
Tebrik ediyorum sizi, saygılar selamlar.