ANLAYACAKSIN…
Duydum ki nişanlanmışsın. Evlenmek mutluluk getirir mi sana sanıyorsun. Mutluymuşsun sanacaksın, sonradan fark edeceksin yanlış tercih yaptığını. Kocanın serveti altında ezileceksin. Özgürlüğünü ona vereceksin. Bir yıldan sonra dertlerinle baş başa kalacaksın. Her yalnız kaldığında ağlayacaksın. Gözyaşların yanaklarını ıslatacak ve bunu kimse görmeyecek. Dışarıdan mutluymuşsun gibi görüneceksin, oysa dertler içini kemirecek. Artık anlamışsındır yanlış yaptığını ama geri dönüşü olmayacak. Sen hep derdini anlatacak eski samimi arkadaşlarını arar olacaksın. Fakat nafile cesaret edipte pişmanlığını dile getiremeyeceksin. Gözün ve kulağın hep telefonda olacak; sevdiklerinden gelmesini bekleyeceksin. Geçmişin güzel anılarından bahsetmek isteyeceksin; için içini yiyecek, duygulanacaksın gözyaşların halıyı ıslatacak ama nafile telefon çalmayacak. Belki aileden bir telefon gelir. Bu da seni mutlu etmeyecek. Sen pişman olmuşsun, mutsuzsun yine de ailene mutluymuşsun gibi davranıp, sahte gülüşlerle konuşacaksın. Telefon kapandığında gözlerinde sahte olmayan gerçek yaşlar boşanacak. Karanlık gecelerde gökyüzüne bakacaksın her zaman olduğu gibi, bir sigara tüttüreceksin, yıldızlar parlak gelmeyecek sana hatta belki ayı bile fark etmeyeceksin. Anlayacaksın paranın huzur olmadığını ama paranın kölesi olduğunu da fark edeceksin. Çünkü sen kocanın ekonomik özgürlüğüne bağlısın. Bu da içinde derin yaralar açmaya yetecek. Sarayda yaşayan esir olacaksın. Bir ölüden farksız olacaksın. Bu halini kimseler bilmeyecek. Parmakların arasına bir sigara alacaksın. Dumanı gözlerini yakacak, bu artık bir keyif sigarası değil dert sigarası olacak. Gülleri koklayacaksın zehir kokacaklar. Gölgen bile artık bir düşman gibi takip edecek seni. Ev sana dar gelecek, tıpkı vücudunun içine dar geldiği gibi. Hep bir yerlere sığınmak isteyeceksin ama hep bir yerlere takılıp yalnızlığına esir olacaksın. Farkında olmadan tırnaklarını kemireceksin. Boynunda çizgiler belirleyecek, yüzün çökmüş olacak, aynalar düşmanın olacak. Toprak kokusuna hasret kalacaksın. Dışarıya fırlayacaksın. Bir sürü kuru görüldü ve beton yığınları; bunların hepsi sana anlamsız gelecek. Gözünün parlaklığı sönecek, yaşamaya dair hiçbir şeyin kalmadığını düşüneceksin. İntiharı aklına getireceksin ama buna cesaret edemeyeceksin. Mavilikler sana siyah gelecek. Gökkuşağın farkına varmayacaksın. Renklerin güzelliği dikkatini çekmeyecek. Gözlerin açık iken hayal görmeye başlayacaksın ve artık sen, sen değilsin….. ve parmağındaki yüzük özgürlüğün kelepçesi olacak.
Orhan YOLBAŞ |