)(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-302-)(-)(-)(
---------------------------------------------------------------------
****************** Kaldı (Serçeşme) ****************** Yaşanılası dünyanın Ne tadı ne tuzu kaldı Ömür denen şu zamanın Çoğu gitti azı kaldı Çalışmadan yiyenlerin Derimizi giyenlerin Nice benim diyenlerin Ne izi ne tozu kaldı Çürük ökçe yırtık taban Kurdu kuşu ettik çoban Gariban daha da gariban Ne çulu ne bezi kaldı Cahiller kendini aklar Kamiller özünü yoklar Kurudu çaylar ırmaklar Serçeşme’nin gözü kaldı Dertli Divani’nin varı Canandır canın öz yari Geçti bu devrin baharı Ne yazı ne güzü kaldı **************** Dertli Divani **************** 1962 yılında Urfa’nın Kısas köyünde doğdu. Asıl adı Veli Aykut’tur. İlk ve ortaokulu köyünde, liseyi ise Urfa’da, yükseköğrenimini Ankara’da tamamladı. Dedesi Ahmet Baba ve babası, asıl adı Hamdullah olan Aşık Büryani’dir. Ailesindeki geleneğin devamı olarak küçük yaşlarda aşıklık konusunu ve bağlama çalmayı öğrendi. Şiir yazmaya da yine küçük yaşlarda başladı. Mahlasını oluşturan Dertli bölümünü 1978 yılında Emrullah Efendi, birkaç ay sonra evlerini ziyaret eden Bektaş Efendi ise Divani bölümünü verdi. Böylelikle Dertli Divani mahlası tamamlanmış oldu. Daha 16 yaşındayken söylediği doğaçlama deyişlerin de bu mahlası almasında önemli bir etkisi oldu. Aşıklığın yanısıra Hacı Bektaş Dergahı yönünden bir Alevi-Bektaşi dedesi olan Dertli Divani, Türkiye ve Türkiye dışında birçok konser ve toplantıya katıldı. Hem kendi şiirlerini hem de babası ya da başka aşıkların şiirlerini besteleyen Dertli Divani’nin türküleri birçok sanatçı tarafından da yorumlanmaktadır. Hemen her konuyu işleyen Dertli Divani’nin şiirleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yeraldı. Ayrıca bugüne dek tek başına ya da grup olarak 10 kadar albüm çıkardı. KAYNAK:© BeKa Sitesi --------------------------------------------------------------------- ..................................................................... )(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-302-)(-)(-)( Şu dünyada güzelliğin Ne gerçek ne tezi kaldı Sır değildir özelliğin Ne açık ne gizi kaldı Ehli sohbet şadı dilin Dost eline çıkan yolun Bahçedeki gonca gülün Ne tutku ne hazı kaldı Yapraklarda gazellerin Park bahçede hazalların Gönül yakan güzellerin Ne cilve ne nazı kaldı Büyüğüne atam diyen Küçüğünü sevip sayan Yaşlısına saygı duyan Ne oğlu ne kızı kaldı Millet giymişti karalar Naşın bayrağa saralar Kabuk bağladı yaralar Ne acı ne sızı kaldı O bitimsiz faydaların Yıkılmayan gövdelerin O doyumsuz sevdaların Ne ataş ne közü kaldı Böylemiydi alın yazın Duyulmadı ki avazın İşte böyle Lüzumsuzun Ne takat ne hızı kaldı Sadık Dağdeviren Aşık Lüzumsuz |
köyümüzün yöremizin
atamızın töremizin
ne adı ne izi kaldı ..... üstad selamlar ...