KAÇ BU ŞEHİRDEN MARİA
Ben kentin şehvet kokan,
Yosma kaldırımlarında, Büyümedim Maria. Kirli sokaklarında karanlıkta kalmadım. Polis sirenlerini hiç duymadım Maria. Bir başka yatakta hiç sabahlamadım. Ben çiçeği çiçek gibi belledim. Ve yerinde duruyorsun hala. Ben sana hiç el vurmadım ki Maria. Bu ne garib bir haldir Maria. Şehirde kahkahasın, karşımda ağıt. Neden aynalar saklıyor gözyaşlarını. Söyle, kaç asırlık bu yalnızlık. Dudaklarımı yakıyorsun. Ellerimde buz gibisin. Bu yanlışlık nerde başladı maria? Bir gün bana anlatır mısın? Kaç bu şehirden Maria. Çöplüğünde kirletilmiş körpe genç kızların, İç çamaşırlarından başka ne kaldı geriye. Aşk adına… Ve varoşlarında ağlayan anneler… Fötr şapkalı, şişman , göbekli adamlar. Çürümüş beyinleri bize miras bıraktılar. Vakit varken, çok geç olmadan, Kaç bu şehirden Maria. Seni hep kendi dağıma çağırıyorum Maria. Yeşil çimenlerin üzerine sere serpe uzansın bedenin. Özgürlüğün süt beyazı mavisinde sevişsin. Gelip-geçen bulutlara yüklensin kara sevdamız. Yağmur olup yağsın kara kentin üstüne.. Dicle ve Fırat kıyılarında gezinsin düşlerimiz. Destanlar söylensin Sakarya, Kızılırmak üstüne. Ufuk çizgilerinde öpüşsün gülüşlerimiz. Kaç bu şehirden maria. Kaç ki, makus talihimiz değişsin. Sabahlar gecede kalmasın . Yıldızlar kaybolmasın gökyüzünden. Denizler siyaha çalmasın bir daha . Vakit varken, çok geç olmadan. Kaç bu şehirden Maria… Mehmet DALKANAT |
Dua ve saygımla kalbe