Ne vakit Bir muharrem inse yapraktan An hüznün deminde gezer Islatır kirpikleri bir çift göz Ruhum kabına küser Su sus/ar toprak kanar O acı birikir dilimde Başım boğazından kesilir…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yas vakti şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Yas vakti şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Olayların gelişimi ; İslam peygamberi Muhammed'in 632 yılında vefat etmesinden sonra Müslüman toplumunun başına kimin geçeceği kaygısı baş gösterdi. Müslümanların bir kısmı ilk olarak Ebu Bekir'in halifeliğini kabul ettiler. Ebu Bekir'den sonra sırasıyla Ömer bin Hattab, Osman bin Affan ve Ali bin Ebu Talib'in halifeliğini kabul ettiler. Bununla beraber bir kısım müslümanlar peygamberin kuzeni ve damadı olan, çocukluğundan itibaren peygamberin evinde büyümüş ve onu korumak için kendi hayatını tehlikeye atmış olan Ali'nin ilk halifelik için daha doğru bir seçim olduğunu düşünüyorlardı.
Müslümanların bir kısmı Ali'nin yanlış olduğunu düşünmekle beraber kendinden önceki halifeleri kabul ettiğine inanırlar. Bununla beraber kendi halifeliğine kadar hiçbir savaşa katılmayışı diğerlerini halife olarak kabul etmediğine yorulur. Osman asiler tarafından öldürülünce Ali başa geçti. Osman'ı halife kabul edenler onun katilini bulana kadar Ali'yi halife olarak kabul etmeyeceklerini söylediler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklendi. İslam Devleti Ali ve Muaviye önderliğinde ikiye bölündü. Ali, 661 yılında Haricilerden Abdurrahman İbn-i Mulcem tarafından gerçekleştirilen bir suikastte hayatını kaybetti ve iktidar 20 yıllığına düşmanı I. Muaviye'nin eline geçti.
Muaviye, oğlu Yezid'in kendinden sonraki halife olarak kabul edilmesini daha hayatteyken garantiye almaya çalıştı. Taraftarlarına Yezid'e bağlılık yemini ettirdi. Yezid başa geçince ilk iş olarak Medine valisine bir mektup yazarak Hüseyin bin Ali'ye değil, kendisine itaat etmesini, aksi takdirde bunu canıyla ödeyeceğini bildirdi. Bu arada Hüseyin Kufelilerden kendisine bağlılıklarını sunan mektuplar alıyordu. Halife olduğunu ilan ederse Hüseyin'i destekleyeceklerini söylüyorlardı. Hüseyin bu teklifleri ciddiye aldı ve Küfe'deki taraftarlarının gerçekte olduğundan çok daha fazla olduğunu zannetti. Yaklaşık 70 taraftarı ve ailesi ile Küfe'ye doğru yola çıktı.
Sayıca fazla olmayan Kufeli taraftarları Yezid tarafından bastırıldı. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela'da Yezid'in 4500'e yakın adamıyla karşılaştılar. Burada meydana gelen savaşta Hüseyin ve taraftarlarının hepsi öldürüldü ve ailesi esir alındı.
Şii ve Alevi Müslümanlığında bu olayın çok önemli yeri vardır. Onlara göre Ali'nin oğulları yenilmez savaşçılardır, çok yüce şahsiyetlerdir ve halifelik makamının su götürmez sahibidirler. Sünni Müslümanlığında da en yüce Sahabelerden ve dört büyük halifeden birinin oğulları oldukları için çok yüce şahsiyetlerdir ve dini liderler olarak kabul edilirler. Sünnilere göre de seçilmemiş ve zorla başa gelmiş bir halife tarafından katledilmişlerdir.
Şii kaynaklarına göre Muhammed sağlığında Ali bin Ebu Talib ve sonrasında da oğullarını kendinden sonraki halifeler olarak atadı ancak iktidar baskıyla başkalarının eline geçti. I. Muaviye öldüğünde adil düzenin tekrar sağlanması için bir fırsat doğdu.
Muaviye'nin oğlu Yezid, Hüseyin'in iktidarda hak iddia etmesinden korkuyordu. Bu nedenle bir elçi göndererek kendisine itaat etmesini istedi. Hüseyin bu teklifi reddetmesinin bir görev olduğuna inanıyordu. Medine'den Mekke'ye doğru hac için yola çıktı.
Bu arada Küfe'den kendisini destekleyeceklerine dair mektup aldı. Sancağını açıp hakkı olduğuna inandığını almak amacıyla yönünü Kufe'ye çevirdi. Yolun bir kısmını aşmıştı ki Yezid'in Kufe'ye Ubeydullah bin Ziyad'ı vali olarak atadığını, beraberinde bir ordu gönderdiğini, Kufelilerin savaşmaktansa itaat etmeyi yeğlediklerini öğrendi.
Buna rağmen yoluna devam etti. Öldürüleceğini biliyordu ancak ölümünün Yezid'in kötülüğünü dünyaya ispat edeceğini düşünüyordu. Kufe yakınlarındaki Kerbela'da kamp kurdu.
Kuşatma Yezid'in valisi İbn-i Ziyad'ın 30 bin kişilik orduyu Hüseyin'in üzerine gönderdi. Askerler kampın etrafını sardılar ve Hüseyin ile görüşmelere başladılar.
Hüseyin, kuşatmanın kaldırılmasını, kendisi ile birlikte ailesi ve taraftarlarının da Irak'ı terketmesine izin verilmesini istedi. Ordunun komutanı Ömer bin Sa'd bu teklifi makul buldu ve üstlerine iletti. Bu teklif İbn Ziyad'ın da hoşuna gitti ancak yönetimde söz sahibi olan Emevilerden Şimr bin Zi'l-Cevşen, Bahteri bin Rebia ve Şeys bin Rebia karşı çıktılar. Ömer bin Sa'd'a Hüseyin ve beraberindekileri öldürmesini, yoksa kendi canından olacağını söylediler.
Muharrem ayının 7'sinde Ömer bin Sa'd çemberi daralttı ve kampın su yollarını kesti.
Muharrem ayının 9'unda, kampın su kaynakları tükendi ve önlerinde sadece ölmek ya da teslim olmak seçeneği kaldı. Hüseyin, İbn Sa'd'a sabaha kadar ibadet etmek istediklerini söyledi ve bu nedenle mühleti uzatmasını istedi. İbn Sa'd isteğini bir kez daha kabul etti.
Hüseyin adamlarına, teslim olmaya niyeti olmadığını, savaşacağını söyledi. Sayıca çok yetersiz oldukları için, öldürülecekleri aşikardı. Yine de hepsi ölmeyi tercih etti. Hüseyin herkesin kampı terk edip, gece karanlığından yararlanarak kaçmakta serbest olduğunu söyledi ancak hiçbiri yerinden kıpırdamadı.
Savaş; Ertesi sabah Hüseyin'in adamları düşman ordusunun ön saflarını yanaşıp teker teker düşman ordusundaki akrabaları ve arkadaşları ile konuştular. Savaşmamalarını istediler. Hüseyin düşman askerlerine uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşma öylesine etkili oldu ki, Yezid'in generallerinden Hûr, devasa düşman ordusunu terk edip, Hüseyin'in bir avuç ordusuna katıldı.
İbn Sa'd diğer adamlarının da saf değiştirmesinden korkup, Hüseyin'e ilk oku atarak savaşı başlattı. Savaş önce düello şeklinde cereyan etti. Hüseyin önce Temim bin Kahta ile döğüştü. Onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Arap aleminin korkulan savaşçısı Zeyd Ebtahi'yi ikiye böldü. [2]
Hüseyin'in taraftarlarından ilk olarak Hur, Habib bin Mezahir gibi Hüseyin'in ve babası Ali bin Ebu Talib'in yakın arkadaşları döğüştüler ve birer birer hayatlarını kaybettiler. Bunlardan sonra Hüseyin'in akrabaları döğüştüler. Peygamberin sülalesi Haşimoğulları birer birer yok oldu. Ölenler arasında Hüseyin'in oğlu Ali Ekber, kardeşi Hasan'ın oğlu Kasım, tek taraftan kardeşi ve sancaktarı Abbas (Alemdar) da vardı. Bu arada Yezid'in ordusu çok fazla kayıp vermişti.
Kadınlar ve çocuklar çadırlarda birbirlerine sarılmış, savaşın bitmesini bekliyorlardı. Hüseyin'in oğlu İmam Zeynelabidin de, savaşamayacak kadar hasta olduğu için çadırdaydı. Hüseyin diğer oğlu Ali Asgar henüz altı aylıktı ve susuzluktan ölmek üzereydi. Hüseyin oğlunu kucağına aldı ve Yezid'in ordusunun karşısına dikildi. Çocuğa bir yudum su vermelerini istedi. Ama Hurmala bin Kahil, Ömer bin Sa'd'ın emri ile çocuğu okla vurdu. Boynundan vurulan bebek oracıkta can verdi.
Hüseyin'in Ölümü ; Hüseyin oğlunu gömdükten sonra tekrar düşmanın karşısına çıktı ve onları teslim olmaya davet etti. Birebir savaşta çok fazla kayıp veren Ömer bin Sa'd'ın ordusu Şimr bin Zi'l Cevşen'in emriyle toplu hücuma geçti ve her taraftan ok ve mızraklar Hüseyin'in üzerine yağmaya başladı. Sinan bin Enes en-Nehai [3] veya Şimr bin Zi'l Cevşen kafasını kılıçla keserek Hüseyin'i öldürdü.[2] Kafası mızrağa takıldı ve herkese gösterildi. Üzerindeki değerli eşyalar alındı ve yarı çıplak bırakıldı.
Sonrası Ubeydullah bin Ziyad'ın emri üzerine Hüseyin'in cesedi canice atlara çiğnetildi. 72 şehidin cesedi El-Gadiriye köylüleri tarafından ertesi gün defnedildi. [3]
Daha sonra Yezid'in ordusu çadırlara girdiler ve kampı yağmalamaya başladılar.
Ertesi gün kadınlar ve çocuklar develerle yargılanmak üzere Kufe üzerinden Şam'a götürüldüler. Çok kötü muamelelere tabi tutuldular. Açlık ve susuzluğun üzerine Hüseyin ve askerlerinin kaybının acısı da eklenmişti. Yezid'in bu kötülükleri yapmaktaki amacının Hüseyin'in destekçilerinin ne hallere düştüğünü gösterip, halkın desteğini kaybetmesini sağlamak olduğu söylenir.
Bununla birlikte Kerbela'dan Kufe'ye ve Kufe'den Şam'a yapılan yolculuklarda Hüseyin'in kız kardeşi Zeynep bin Ali ve oğlu Zeynelabidin her fırsatta Yezid'in neler yaptığını ve Kerbela'da işlenen suçları Müslümanlara anlattılar. Yezid'in mahkemesine çıkarıldığında Zeynep büyük bir cesaret örneği sergileyerek Yezid'in Halifeliğinin geçersiz olduğunu ilen etti ve Hüseyin'in Yezid'e başkaldırısını övdü.
Tutuklular bir sene Şam'da tutuldular. Hüseyin'in 4 yaşındaki kızı Sakine bin Hüseyin acıya dayanamayarak vefat etti. Yerel halk tutukluları hapiste yalnız bırakmadı ve Zeynep bin Ali ile Ali bin Hüseyin her gelen ziyaretçiye Hüseyin'in haklı davasını anlattılar. Günümüz Suriye ve Irak'ına denk gelen topraklarda Yezid aleyhtarı oluşumlar başgöstermeye başladı. Durumdan endişelenen Yezid tutukluları serbest bırakarak Medine'ye gönderdi. Yaşananlar kulaktan kulağa yayıldı ve Kerbela Olayı günümüze kadar Aşurâ Günü'nde yad edile geldi.
Sonuç Kerbela'da yaşananlar her yıl Şii ve Aleviler tarafından tören şeklinde anılır. Yas tutma savaşın gerçekleştiği Muharrem ayının 10'unda (Aşure Günü) doruğa çıkar. Bu günde konuşmalar yapılır, yapılanlar tiyatro şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. Hüseyin'in neden hayatını feda ettiği özellikle vurgulanır. Baskıya ve zulüme teslim olmadığı belirtilir. Ayrıca Caferi Şiiler, 10 Muharrem Aşura Gününde Hüseyin'e yardım edemedikleri ve onun çektiği acıya engel olamadıklarından dolayı kendilerini sırtlarına zincirle vurarak dövünürler. Aynı şekilde peygamberin torunu Hüseyin'in Kerbela'da öldürülmesi hadisesi, Sünnilik'te de üzücü bir olay olarak kabul edilip, Yezid Sünni cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim olarak neredeyse hiç kullanılmasa da Ehli Sünnet inancında yas tutmak caiz olmadığı için Kerbela Olayı, Sünnilik'te Şia'dakine benzer bir şekilde her yıl törenlerle anılmaz. Ama Sünni Müslümanlarda da Kerbela'da şehit düşenlerin anısına, onların çektiği acıları hatırlamak amacıyla bu ayda yani Muharrem'de Muharrem orucu tutmak büyük bir fazilet ve erdem sayılır.
Ali bin Ebu Talib ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı sonrasında İslam Devleti ikiye bölünmüştü. Ali yönetiminde başkenti Kufe olan ve Muaviye yönetiminde başkenti Şam olan iki devlet kurulmuştu. Ali'nin bir Harici tarafından öldürülmesi, daha sonra Hasan bin Ali'nin baskıyla halifeliği Muaviye'ye bırakmak zorunda kalması, en sonunda da Hüseyin bin Ali ve Yezid arasında gerçekleşen Kerbela Savaşı ile bu ayrım derinleşmiş ve İslam'da mezhep ayrılığının temel nedenlerinden biri olmuştur.
Filozof ve sosyolog İbn Haldun'a göre Hüseyin akıllı ve içtihat sahibidir. Yani ayet ve hadisleri anlamaya ve doğru şekilde yorumlamaya muktedirdir. Ona göre adaletli bir Halife olmayan Yezid saflarında savaşmak caiz değildir. Hüseyin'e karşı asker göndermesi fasıklığını kuvvetlendirir. Bu nedenle Hüseyin'in şehit, ecirli ve sevaplı olduğunu belirtir.
Kerbela Olayı; Alevi ve Şii coğrafyada birçok edebi ve müzikal esere konu olmuş, mersiye gibi yeni türlerin doğuşuna neden olmuştur.
Allah razı olsun gardaşım,dualarım yollarında....
kulhasan tarafından 12/6/2011 3:53:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
kulhasan tarafından 12/6/2011 3:59:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ne vakit Bir muharrem inse yapraktan An hüznün deminde gezer Islatır kirpikleri bir çift göz Ruhum kabına küser Su sus/ar toprak kanar O acı birikir dilimde Başım boğazından kesilir…
ruhum kabına küser ruh kabına küstümü gerisi ne care hocam bir kere oku bin kere düşün dercesine muhteşem kalemini yürekten kutluyorum nazar boncuğunu ve uğur böceğini asıyorum şimdi den örnek aldığım usta kalemlerden birisiniz saygılar.
kutlu/yorum..kalemi.. hüzün sarmış alemi... iki cihan selveri.. yinede çok merhametli
onun merhametli şefaatine sığınaraktan..rabbimden bir cümle muhammet ümmetinin yar ve yardımcısı olsun..böyle bir zalimlik çemberinden geçmiyelim...esen kal..dost kalem... esen kal
Ne vakit Bir muharrem inse yapraktan An hüznün deminde gezer Islatır kirpikleri bir çift göz Ruhum kabına küser Su sus/ar toprak kanar O acı birikir dilimde Başım boğazından kesilir…
Binlerce o güzel yüreğine tebrkler.Benim duyarlı oğlum Hz Hüseyin İslam aleminin dinmeyen kanayan yarası güzel anlatımdı.Tebrikler.Selam ve sevgiler...
Ne vakit Bir muharrem inse yapraktan An hüznün deminde gezer Islatır kirpikleri bir çift göz Ruhum kabına küser Su sus/ar toprak kanar O acı birikir dilimde Başım boğazından kesilir…
çok güzel anlamlı bir şiir tarihi içerisine saklamış söylenrse taprakta gizli kanın tarihi olayların akacağını ve söyleresm ki söyleyemiyorum acım büyük boğazım düğümleniyor derken gerçeklei çok güzel nakşetmiş usta kalem dizelere... işte Muharrem diyor şair kutlarım ve tebrikler...
Ne vakit Bir muharrem inse yapraktan An hüznün deminde gezer Islatır kirpikleri bir çift göz Ruhum kabına küser Su sus/ar toprak kanar O acı birikir dilimde Başım boğazından kesilir…
Acının, hüznün ve matemin ibadete inkılab eylediği zaman sadece MUHARREM oluyor, gün AŞÛRA ve mekanım KERBELÂ oluyor, yürekler kabarıp gözler doluyor ve canımda EVLAD-I RASÛL HÜSEYİN şehid oluyor; say ki yaşıyoruz bu muvakkat hayatı. Yüreğine sağlık dostum, sayende sîne-çâk olduk, eyvallah...
Ne vakit Bir muharrem inse yapraktan An hüznün deminde gezer Islatır kirpikleri bir çift göz Ruhum kabına küser Su sus/ar toprak kanar Bir acı birikir dilimde Başım boğazından kesilir…
Tebrik ediyorum. Çok güzel ve anlamlı dizelerdi. Saygı ve selamlarımla.
BU KADAR NAİF, ÖZ ANLATILIR HEP KANAYAN YARAMIZ.
BİRDEN AKLIMA" İLİM KENDİN BİLMEKTİR" MISRAI DÜŞTÜ VE "İSLAMI İLİMLE ANLAYAN VE YAŞAN İNSANLAR OLMAMIZ " DİLEĞİ İLE DİYOR. TEBRİK EDİYORUM. HRNOZMN