SON SAYFADAN YADİGÂR İZLER
Garip bir öğlen sonu ve yıllar sonra yeniden gördüm
Bu defa iyice çökmüştü, üstelik pervasıda yoktu , Dilinden sıçrayan kelimeler kasıp kavuran biçimiyle Tam bir cehennem ateşi gibiydi. Talihine küskün, nezaketi kaldırıp hayatını yangın yerine çevrilmiş Alevden bir adaydı sanki. Karşı kaldırımın sahibi kör bir dilenciye benzeyen Keskin bıçak ucundaydı, zehir zakkum gibi bakışları. Çekindim, ürktüm ama haklıydı, bilirim ki vefasızlığın çoğu bendeydi. Üstelik aynı gökyüzünün havasını soluyorduk, Şehrin bir ucunda o, diğer bir ucunda ben. Çok değil, dolmuşa binsem on dakikalık bir yoldu Ne yazık ki yaşamın hoyrat sularındaki çalkantıda hep ertelemiştim. Meğer yıllar yılı geçmiş, ardıma bakınca anladım, Kaç mevsim, kaç bayram, kaç ayaz geçmiş Yarışır gibi yaşamak adına aldığımız soluk kesen yine kendi nefesimiz, kendi ensemizde. O na giden yollar, sanki tıkanmıştı, Örümcek tutmuştu loş kaldırım taşları Hırsı yatışmıştı, pişman olmuş dolu dolu gözleri bir an sakinleşti Eski günlerinden dem vuran sohbete başladı, Dile kolay 82 lik ömrünün son deminde, Köklü çınar ağacı yüreğiyle. Ahh be.. ! Dev yürek, alnında ki her çizgi ak pak Gam yumağı bembeyaz saçların Çözüldükçe film şeridi gibi çözlüyordu Belliydi ağır giden adımları gibi yaşamıda ağırlaşmıştı Kara bulutların kasveti meğer çoktan çökmüş , Bir zamanların o umut dolu gözlerine Biraz neşe vermek ve karamsarlığını yok etmek için Bir kaç kelam etmeye başlıyordum ki.. ! Hemen azarlayan ses tonuyla ’’ Sus ve dinle ’’ diyordu. Gözlerim nemleniyordu, ne kadar gizlemeye çalışsam da nafileydi Anlıyordu, birazda yalnızlığa terk edilişinin hırsını alıyordu, benden. Haklıydı üstelik ; Nerde kaldı, şen şakrak günlerin Bir dakikan bile boş geçmiyordu, kalabalıktı çevren konuşmaktan bitap düşerdin. Şimdiyse çevrende kimsecikler kalmadı Çoğu sevdiğini kara toprak aldı, Çoğu da vefasız uzak şehirlerin ıssızlığında Bir sen yapayalnız kaldın, Şimdi bütün anılarını saksılarda büyüttüğün sardunyalarla paylaşıyorsun. Soğuk duvarlara baka baka yapayalnızdın, dev yürek Oysa bir zamanlar ne çok dostun, ne çok çevren ve talebelerin vardı O yıllara bir an geri döndüm, Gözümde canlanan siyah beyaz tek karedeki kalan resim Yaşam iştahıyla dolu, mesut günlerin dilberiydin Derslerden ziyade kara kalemle çizilmiş simsiyah saçlarını izlerdim, Gözlerinde ki parıltıları huzur veren bakışlarını dinlerdim Zil çalınınca bozulan bir büyü gibiydin O zamanlardan hiç ama hiç aklıma gelmezdi, Rüzgârın narasıyla savrulan saçların gibi ömrünün de savrulacağını. Baktıkça için yanıyor, gözlerim dolu dolu oluyordu Sen ki küçücük çocukları sıcacık şefkat dolu kollarında Sevgiyle eğit ve okumayı öğret Gençliğinin en güzel yıllarını sular seller gibi harca, Sonrasında da böyle bir başına kal, Dağbaşı yalnızlığına mahkum edil Kapını çalan, hatırını soran olmasın, Hep söylerdin ; ’’ İnsan ölünce değeri anlaşılır ’’ diye. Kapı eşiğinde ki son cümlesi yine buydu, döküldü dudaklarından. Gözündeki yaş sanki ölümü bekler gibi aktı yanaklarından Adımlarım ilerlerken son kez dönüp baktım, Sözleri kadar yüzünden de belliydi Ben pek konduramıyordum kendisine ama çökmüş simasından belliydi. Bu yüzden korkuyordum ve gözlerine bakamıyordum Yeniden buluşmak üzere ellerinden öpüp ayrılmıştık, Yol boyunca boğazıma feryat gibi sessiz bi çığlıkla Günlerce aklımdan çıkmadı, o son halleri Meğer o son görüşümmüş, ve iyi ki de son kez de olsa görmeye gitmişim. Yüreğime saplanan bir bıçak gibiydi, son hali. İlk tanıdığımda daha yedi yaşındaydım, Ana kucağından sonra onun şefkatli kollarındaydım. Hani derler ya ; ’’ İlkokul öğretmeni, asla unutulmaz ’’ diye. Hakikatende ilk öğretmen asla unutulmuyormuş. Ben de unutmadım seni, bütün emeklerinin her harfine Ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sen ki, küçücük zihinleri birer birer çömlek gibi işleyip şekillendirdin. Dev Yürek,, Ruhun şad olsun.... ( Sevgili İlkokul Öğretmenimin Anısına,..) DİCLE AYYILDIZ |