aşka giydirdim gömleğini yalnızlığın
kara bir leke gibi gittikçe büyüdü
alnıma sürülmüş yalnızlık kapalıydı tümü kurtulma yollarının patlıyordu pişmanlık ve her şey içimde volkanlara durup yazık ki kalıplaşmış sözlerin ötesinde seyredemiyordu hiçbir tümce bir gün alev alıp yükseldi asi yangınlar aniden göğsümün derininde el değmemiş en ücra köşelerde garip bir sancısı vardı ilkin biraz korku heyecan biraz da sinmişti iliklerime kadar laneti hiçsizliğin yeknesaklığında kaybolan her gün sızdırıyorken duvarlardan deliliğimi ihtilallerin başladığı an kaynadı ve kanadı yer-gök rastgele atılan her oltayı yutan bir balık parçalanıyordu bilinmezin dokunulmazlığı tel tel ve irtifasını yitirmiş bir kahroluşla koyuverirken kendini çırpınışlarla teslimiyetini veriyordu ellerine durulmaz aşkın mikadonun çöplerini kımıldatma sırası kime geldi şimdi kim yanacak sere serpe? yasak saatlerin akıl çelen meyveleri vurur şimdi bağrıma şehvetle atarım artık ne varsa üzerimde ve kalakalırım çırılçıplak olduğum ve öldüğümce leylak renginden mora çalan sıkıntıları nadide bir oya gibi örülmüş şüpheleri ıssız köşelerde işlenmiş yalnızlığı sıyırıp bırakırken kollarına kaldırıp zehirle doldurulmuş kadehi şerefe latin bir şarkının namelerinde sunulur aşk aşka kızıl bir öfkeyle ılık akıntısı kanımın yeniden yol bulurken damarlarımda temposuna kavuşuyor yeniden dağlanan yüreğimde atışlar ısınan günü üzerime geçirip himayesine bırakma anı yalnızlığı aşka kalabalıklar içinde kimsesizliğe oynanan oyunun son kurbanı kim ve bense kayıplarda kendimleyim ve hatta gün anadan üryan kollarımda baktığında benden yana yanacağız güneşin koynunda soluksuz atilla güler eskiler bırakmıyor yakamı ne zamandır...’07 |
kim yanacak sere serpe?
mikadonun çöpleri sürekli kımıldamada
hiç ara vermeden
kımıldatanlar da seyredenlerde ayan...
selam ve dua ile...