ARAF-TAKİLERDağ “Sonsuzluk ve Birgün” arasında Araf’tır dedi kalbim Kahramanlık düşleri kuran Masal çocukları için, -Hiç tanımadığım… Ardı Ağıtların güzelleştirdiği Bir Doğu masalıymış -Hiç dinlemediğim… Önü Esir düşülen savaş meydanlarıymış -Hiç savaşmadığım… Kimilerinin yazılı, Kimilerinin seçili kaderiymiş Dağ -Daha öğrenmediğim… *** “Bir gün” zaman hala “sonsuzluk” iken içimde Dağın ardın-a-dan baktım, hayata… Aklımı ve yüreğimi sınamak için Viran bağlarda giderdim açlığımı Mağrur dağlarda susuzluğumu… Arka bahçelerinde uyudum kentlerin Gördüm ki Taştan Topraktan Sudan Ateşten Yaratan ve yaratılan her şeyin efsunu Emekmiş * “Birgün” “Sonsuzluk” faydasız bir bilgi iken hala içimde okul kitaplarında karşılığı olmayan Dağın ardın-a-dan baktım, zamana… Hem katil hem maktuldü zaman Ölümsüzlük arayışçıları için Rivayet edilirmiş Ölümün nefesinde saklıymış zamanın ağusu Deli ırmaklarla aktım Asi rüzgarlarla kanatlandım Yağmurlarla yıkandım Sonun içindeki sonsuzluğu gördüm özgürlüğü tattım * Büyümenin sancılarında Zaman çarmıha gerilirken içimde Dün bugün yarın arasında parçalanırken Herkes ve her şey Dağın ardın-a-dan baktım, insana… Ayna yaptım kendimi insanlara göremedim Dokundum aynalarına sırrı döküldü avuçlarımda Dillerine lal kaldım Dinlerin-d-e yer bulamadım Kıtaların üzerinden geçtim İhlal ettim sınırları Yurt tuttum tüm coğrafyaları kendime Kül olmayı bilen yüreklerden Sevginin ateşini aldım * Sonra “Sonsuzluk” İçimde “bir gün” kadar Küçüldüğünde Dağın ardın-a-dan baktım, kendime… Kendime varamamışlığım ürküttü beni Eğildim içime baktım Uçurumlarım döndürdü başımı Gül dalında dikendim Dikende gül olmak istedim Kucakladım toprağı Öptüm suyu Dokundum havaya Parçaladım ben’imi savurdum evrene Soyundum Dilimin dinimin yurdumun Cinsimin çağımın yaşımın Erdemlerinden ve kötülüklerinden Üryan iken doğanın kollarında Umut oldum kendime *** Ve Zaman dağlarken ömrümü Tanıdım masal çocuklarını Dinledim ağıtlarını Meydanlarında cenge tutuştum öğrendim kaderi seçtim ve yürüdüm yolumda İşte bu yüzden ağlatır beni şimdi Düze in-e-meyen her dağ hikayesi Kendinde saklı ötekinin hüznünü taşır o hikayeler çünkü dağın berisi gerisi yoktu Kendine kaçak hayatların yarılamayan pususudur bütün gitmeler Ehven-i şerden bir yolculuktur hepsi gidenler neyin izini sürerler… gelenler kimin yolundan inerler bilinir gayri Ama bilinmez Çıkılan dağdan inmenin bilgeliği … İnenle çıkanın bakışı bir değildir Çıkarken kurulan düş Ömrümüzün yokuşudur İnerken varılan hakikat içimizin doruğudur * Dünyalar yaratılmış dünya döndükçe Hayatlar kurulmuş hayatlarımızın içinde İnsanın içinde insancıklar varmış Mesel-e- Korkunun krallıklarında Kutsallık ve lanetlilik ile maskelenmiş Hakikatmiş Her şey O’nda gizliymiş En ağır iş anlamak ve anlatabilmekmiş Hayatın İnsaniliğini Zamanın Tanrısallığını Döküldü bakir toprağıma anlam damlaları Ve aktım Dağların sokaklarından kentlerin koyaklarına “kendim” olabilmek için… Dağın perdesini aralamak için gözlerimden… Müjgan Karakılıç- İzmir Eylül-Ekim 2008 |