AGRİNBahman Ghobadi’nin “Kaplumbağalar da Uçar” filminin ardından… Yaslı ve yaşlı bir coğrafya çağlardır kimliksiz toprağı ve insanıyla ve derinliğini kimselerin ölçmediği bir uçurum Baş ucunda bir çift mavi lastik ayakkabı Bir kapının eşiğinde çıkarılmış gibi yan yana Her an yeniden giyilecekler sanki Oysa gün yükselirken eksiliyor çocuk ayaklarının sıcaklığı Soluyor renkleri rüzgarın ve güneşin tanıklığında Ardında iki oğlan çocuğunun acı merakını bırakarak * Kırmızı balıkları çoktan ölmüş olan gölün derinliklerinde ise sarı bir balık yatıyor annesi tarafından bırakılmış ayaklarında kendisi kadar bir ağırlıkla battıkça soluğu aydınlatıyor bulanık gölün yüzünü varlığından habersiz bir trajedinin orta yerinde bir kurban ritüelinin hem nedeni hem sonucu ama o bunu hiç bilmeyecek artık * Agrin bir kız çocuğu… gül kurusu elbisesi ayak bileklerinde kol bağları ipi bırakılmayan bir uçurtma gibi ve hep açık… yaralı umudunun kapısı gibi lastik ayakkabıları mavi renkli çamurlu yolların içinde bir çift peygamber çiçeği uzak düşmüş hayatından gözlerinin feri yüzünün çizgilerinde gülmenin izleri kucağında oyuncak bebekleri yok oysa saçlarında anne elinin sıcaklığı var hala ve saçları Agrin’in… hasat deminde bir demet başak ama yağmalanmış ama tarumar edilmiş… * Agrin bir kız kardeş elleriyle yemek yediriyor her öğün hem anne hem bacı olduğu kendisine hem baba hem kardeş olan kolsuz çocuğa “kolsuz kardeş” mayın tarlasında bırakmış dallarını bir sabah Sadece güçlüleri esirgeyen bir tanrıya adak olarak dalsız bir koca çınar olmakmış kaderi henüz bilgisinden yoksun olduğu… * Ve Agrin bir anne… on dördüne varmış mıdır ömrü bilinmez ama annesinin babasının cellatları ‘annelikle’ prangalamışlar suya yazılı düşlerini, rızasını almadan… Nefretlerinin tohumunu ekmişler içinin bakir toprağına Her gün nefretleriyle iğfal ettikleri yurdu gibi … bu yüzden sev-e-miyor canından bir parça olsa da “başak saçlı” çocuğu… her gün bırakıp gitmeyi düşünüyor ama yap-a-mıyor… çınar kardeşi kesik dallarının gölgesini sunuyor “sarı saçlıya” * Agrin mayın tarlalarında dört başlı al bir Şiler Karlı dağlarının Ağlayan Gelin’i Agrin masumiyet paradigmasının zayi şifresi bir trajedinin hep siyah- beyaz kalan resmi Agrin…Ninhursag’ın öksüz kızı… * Yanı başımdaki trajedi yıllar sonra bir filmin karelerinden sızıyor belleğime ansızın bir kum fırtınasına tutuluyorum gözlerimi esir alıyor uzak sandığım çölün kumları mevsim sonbahar iken Akdeniz’de sönüyor içimde bir kez daha Ahuramazda’nın ateşi Agrin kurban edilirken Ehriman’a MÜJGAN KARAKILIÇ EYLÜL-ARALIK 2008 |
tebrik ederim...