ölümün buz kesen valsi kum saatindesana giyindim, zaman kör topal saatlerinde vazgeçtim benliğimden sende, ’sen’ olurken hiç bir sıfata yakıştıramadım kendimi cancağızım.......... gül kokulu sabahta yüreğimi vaftizledim, cemre düşlerim(n)e Süleymanî dil özdeştiremedi varlığına. harf harf sancıda gelin/cik tarlaları gözyaşlarımla suladım, tuzun bereketiyle satırlarım bir türlü izah edemediğim yokluğunun yoksulunun da ölüm kokan kalemi kırmak mı gerek yoksa..... bir yanım Emirgan laleleri kokuyor,diğer yanım sensizliğin pervazısında göğüs kafesimde kanatlandırdım, tüm kuşları tecritli bir sonbahara ’merhaba’ diyor göçmenliğim. yedi tepeye bıraktım umutlarımı dökülen her damla(m)nda s(b)eni ilmekledim sonsuzluğa. küçük, misket gözlerimin görebildiği sığ ufuk zekatlığınla dolup, taşıyor ism-i nâzımın ne vakit bavulunu toplayıp çıkıp, gitse lût gölü ceset yalnızlığımla baş başayım. her bir rahmet yağmuru eteğine asılı senli cümlelerim refakat ediyor, nemli gözlerime. biliyorum yaralara yâr edinen iki gözüm bendeki senliğinin hiçbir kelimeye tekabûl edemeyen kalemim hicran mabedinde beş kuruşluk can paha biçilmiyor. sen bensin, ben de sen şehr-i İstanbul....... Azrail’e karşı tek sığınağımsın. Meryem’in dua safında lâlliğin hüküm lehçelerdeki tek anlam/ımsın...... ecelin tecritli sofralarında bir buğday bereketiyle alfabeye dökülen. kuraklığım, çoraklığım. sen geldin diye pırını pıltısını alıp def olmakta ey yâr ney’liğimin duraklarına bir anlam katan şehr-i İstanbul kimliğimi sende bir beden bulan ben, sensizliğin kıyamet/indeyim bende bu kadar bütünlenmişken hicrana nasıl boyun eyerim iki gözüm? ölümün buz kesen valsi kum saatinde nasıl öpebilirim ki Hacer dudaklarımla İsmail ellerini. özlem rutubetine boyalı yüreğim. her cümlem burcu burcu sen kokuyor harf sen diyor, özne/ yüklemi ellere emanet etmedim cancağızım tuzlu sularımın nemini Yusuf çalan kalemden başka bir yere silmedim. bereket’imsin mülteci aşıma, azığıma kattım, seni gecenin üç/beş devriyesinde yokluğunun yoksulluğun da bir dilencinin yalvarışında değilim can özüm zemzem’imsin. gök kubbedeki mühendise yakarışımsın fani dudaklarımda maviliğine istifledim orkide kokan özlemleri üryan sözcüklerimi bırak avuç içim(n)e. varlığına kat, doldur beni iki gözüm.. ey şehr-i İstanbul! ben, tepeden tırnağa sana bürünmüşken senden nasıl vazgeçer bu yürek, bu beden? unutma! cancağızım sen, cennetimsinnn............. gordion 14/09/2011 |