TOPRAK, GÖK, DENİZuçan kuşa, düş dedim düştü. ben kuş dilini bilmem, o konuştuğumu anlamaz, o, gökyüzünde özgürce uçar, ben, yer çekimi kanununa sıkı sıkıya bağlıyım. sanırım, düşme desem de düşecek ve ölecek kadar, intihara meyilli idi... çınar ağacı öyle mi? ne zaman, yaprakların kurusun, hadi öl desem, inatla fışkın sürer dibinden, ölüme çeyrek kala, yaşama tutunur, sıkıca bileğinden, ne de olsa toprak çocuğu, hiç havada uçanla, aklı bir karış havada olanla bir olur mu?... . . . . dün sabah güneşe sitem ettim, dedim ki; kendimi bildim bileli hep rengin sarı, bizleri şaşırtsana, yarın leylak rengi doğsana, yanıt vermedi. farkındayım, adam yerine koymuyor bizi, hiç umursamadım, ne de olsa gökyüzünün afili delikanlısı kuşun yoldaşı, belki o da intihara meyilli... deniz... deniz, kalbini göğe kaptırmış fakat toprakla evli, seviyor olsa eşini, sadakatini kanıtlamak için değiştirir, kahverengi yapardı rengini, yapamaz, sadakatten yoksun, kaypak ve ayran gönüllü... topraktan çıkan başak öyle mi? eşinden ayrı kalmamak için, gözü kapalı, orak önüne atar kendini, eşine aşıktır, bildim bileli... ( kağıda, an içinde düşen şiirler ) İST. 21. 08. 2011 / 01. 45 |