ŞAİR GİDERKEN...Geriye dönüp bakmadan İzini sürdüm ölümün hep ardım sıra, Sararmış bıyığıma emanet ettim cıgarayı. Solmuş bir akşam üstünün son mahsulüydü bu, Azrail beklemenin bilmem kaçıncı anı... İnadına yaşayan, Hüzne müptela bir adam vardı. Hatırladın mı...? Gölgesinden karanlık benzinde,gül kurusu Sol tarafı kabristana aşina. Koynuna doldurup onca karanlıkları, Hani hicranı yüreğinde büyüten, Hani ölümleri korkutan bir adam vardı. Hatırladın mı...? İşte bu o adamın son şiiridir. Ayrılığı devriğe devşirmenin resmidir. Haydi son kez, Selam olsun kaldırımlara, Selam olsun zerreden şemse, İğneden ipliğe... Artık vakit tamam, Gidiyorum... Gidiyorum sırtıma çoktan sardım şiirlerimi, Ve yüreğime sıkıştırdım özlemlerimi. Hakkını helal et be akşam sefası, Hakkını helal et saksıdaki menekşe, Hakkını helal et gün batımı, Mavi gök,mavi deniz, Martılar,ince belli bardağım, Yüzümü okşayan seccadem, Hüznüme sarılan dem, Ve sen kırık bir çerçeveye mahkum hayalim Hakkını helal et emii... O giden benim... Artık dönüşü olmayan bir yola vurdum kendimi, Ruhum Azrail’e emanet. Aldırma gözlerimde ki sele, Gözlerim gözlerine emanet. Dün gece, En kuru boya ile çizdim resmimi, Belki de amaç; Gizlemekti göz yaşımın rengini. Aman neyse ne boşver be gülüm. Hangi yandan gelirse razıyım ölüm. Ağlıyorum işte, Dalıp dalıp derinlere, Adımlarım kaldırıma emanet... Eyy dem vurduğum hain gece, Tırnaklarımla kazıdığım katil duvar Bilmez misin? ruhum hüznünde solar. En kırılgan düşleri bırak benimle gitsin, Bırak can buzu yürek közümde erisin. Artık dur demesin ardım sıra kan kokulu güller, Birer birer kolye oldu ruhumda ölümler. İşte gidiyorum, Ağır ağır üzmeden taş kaldırımları, Ve uyandırmadan yüreğimde uyuyan hatıraları. Gidiyorum... Gidiyorum; Sonsuzluklar ülkesinde, Ebediyete münhasır bir ruh haletiyle. Ve sindiremediğim hain sevgilim nefretimle. Ben gidince suyunu, en garip şair versin menekşelerin. Ve dokunmasın odamın sıvasına, Orada kansız şiirlerin hatırası saklıdır. Orada binlerce isimsiz şiirin adı kazılıdır. Neyse...Ayrılık kısa olmalı, Her şey gibi bu şiirde bir son bulmalı... Buhranlar sıra sıra, Sus pus oldu benliğim. Suçunu ben üstlendim Faili meçhul şiirlerin. Gece kara gömleğini giydiğinde sırtına, Bir adam yol alır ağır adımlarla, Dilinde gece karası mısralar, Sırtında vebali yalçın hayallerin Beceremedi yaşamayı işte...Affedin! Artık dönüşü olmayan bir yol benimkisi, Benimkisi küsmek belki de küsülmeyecek şeylere, Hakkını helal et ne olur cam, çerçeve, Taş yastık,tahta kalem,kırık musluk, Bırakın be dostlar; Akarsa aksın kanım oluk oluk. Sönmüş volkan ardına, Bir garip inzivadır ölüm. İsyansız, mütebbessim gözyaşıyla geçti ömrüm. İşte bu ölüme gülen şairin şiirdir. İşte bu, Her şairin yüreğine düşen gölgedir... Suskunluğumun parmak izlerini siler mi rüzgar? Belirsiz bir zaman aralığına düşer mi cismim? Kaç melek çağırır şu yorgun bedenimi? Şairler mi saracak boydan boya kefenimi? Oysa daha yazacak kaç şiir var gönül zulamda. Yazık kalem susacak mı en hoyrat zamanında. Bu kaçıncı veda eğerek gözlerini yere. Bu kaçıncı veda; Aldırmadan yüreğin onlarca depremine. Artık vakit tamam, Ben gidiyorum... Gün batımı senin olsun, Ben şafakta ölüyorum... Engin Badem |
Gün batımı senin olsun,''
Güzel anlatım ve güzel dizeler.Kutlarım.RABATLI