Bir şehirde yirmi beş yıl…
Kırkıncıyı görür müyüm desem;
Ömrüm bilir. Ama Yaşamayı dilerim hani Bir yastıkta kırk yıl misali. Yaşadığın toprakla bağın evliliklere benzer; Kimisi var, doyumsuz bir pınar gibi İlk gözünü açıp gördüğün Bir ömür akar gider birlikte İyi gün de, kötü gün de. Bağlanır kalırsın kimine çaresizlikten Sen bıraksan o bırakmaz Sıdkın sıyrılsa da bin kez Kurtuluş olmaz hayırsız eşten. Açlık- işsizlik neyse, bazen de Sığmaz olduğunda doğduğun yere Düşersin başka limanlar peşine Bizimki gibi EYLÜL’E karşı, bir gece yarısı Ardında bırakıp ömrünün ilk dilimini Bir de onca parlak yıldızı. Yirmi beş yıl önce bu kente merhaba dediğimizde ‘Kimselere muhtaç olmadan geçinelim başka ne isterim’ demiştim. Dilemedik de bir şey onurlu bir yaşamdan öte Yıllar geçti, biz iyileştik Kimseye sezdirmeden sardık yaralarımızı Bir sen tanıksın. Gerçek şu ki sana bağlandık Sılayı gurbet, gurbeti sıla bilecek kadar ‘Gurbet o kadar acı ki’ diyen şarkıya ‘yoo, hiç de acı değil’ diyecek kadar. Geçilmez denilen sokaklarına ısınıp İçilmez denilen pınarlarından içtik, geriye dönmemecesine. Bir tek yıldızsızlığını sorguladım gökyüzünün Geldiğim yerleri çok özlediğim yaz gecelerinde. Sana bin minnet, Yirmi beş yıldır barınıp gönendiğimiz kent Yaşamımıza kattığın her renk için. Dirlik düzenine, dostluğuna bereket Bazen sevinç, bazen hüzün Yeniden gülen yüzüm Sevgim, övgüm, sözüm sana Anla artık, Yani Mersin. Şu yalancı dünyada Sen de şunu bil: Tıpkı şarkıdaki gibi Sana gönül borcum var, ödemek kolay değil! Münevver Özgenç |