BİZİM KÖYÜN TABLOSU
Nasıl tütüyor burnumda mısır unuyla yoğrulan cadi,
Hani peyniri eritir sin de yerken eline yüzüne bulaşır. Sonra tarladan taze mısır koparır közde kızartırsın. Orman da dolaşır çamlarda sakız ararsın ya, İşte budur insana köyünü özleten tablo. Sonra arkadaşların festivalden seni ararlar, Horonun başında hava atarlar bir de gicin ederler. Sonra dersin ben neredeyim sen neredesin. Özlersin atabarı ve hemşini horon işte bilirsin. Geceleri yıldızlara dokunurken ellerin. Sabah üzerine çiği düşmüş dutların, Soğuk esen yelin yaylada hele daha da soğuk. Ağustos da kazak giyilen bir cennetin. Bakmaya doyamadığım tablo dur memleketim. Hele köyde bir kaç büyük baş hayvan kalmışsa, Yeni yetişen boğanın o asil duruşu ve kavgaya tutuluşu, Sonra yeni sağılan bir inekten içtiğin sütü, Kovandan senin için çıkarılan bir miktar balı parmaklayarak yemek. Oturup seyredemezsin ot taşıyanları neger kıranları. Sende yardım edersin elinden geldiğince. Eline yakışmaz belki tırpan ve orak. Belki su toplar parmak araların varsın acısın. Acıyan ele merhem olur yarin dokunuşu. Sen olmasan da ruhun hep onlarla kalbin onlarla. Çünkü sen Artvinlisin, ne kadar uzak olursa olsun yolun, İmkanlarını zorlar yine de gelirsin senede bir olmadı öbür sene. Baktın olmuyor düşlersin düşler şehri güzel Artvin’i, Ve kokusu çoktan burnun da tüter dağ çileğinin. Ahududu böğürtlen kalmışsa birilerinden bulursan yersin. Baraka serinletir sobasını gürle tirsin çay demler demlenir sin. Sonra artık kafan yaylaya ayakların otur nereye der. Yorulsan da geberene kadar gezersin yaylaya çıkar sabahlar sın, Hamlasan da sabahın ilk ışığıyla gülersin neşen bol dur, Nasıl bu görkemli güzelliğin içinde somurtabilirsin. Hele nağbiyaniyle şımartılıyorsan ve sütünü yudumluyorsan. Ham da olsan malın peşine öküz yatağına geçersin. Çobanlara taş çıkarır cins den kaçan öküzleri getirirsin, Kalırsın çobanlada sabahlar ona da arkadaşlık edersin. Yediğin içtiğin senin olsun ama hasta danayı keser, Sahibin den bir parça et koparır nasıl da yersin. Vay be dersin havayı içine çekip gecenin karanlığın da. Bir çift göz görür öküz gözünü ayı sanar da. Kendin korkutuğun gibi çobanı da rahatsız edersin, Çoban silahı iki el ateşler de silah sesini bile seversin. Bir de çobana korkmadığını göstermek için, Uzak yerdeki suya ben gideyim diye atlar sonra suyu dökersin. Sabahın ilk ışığıyla tekrar yollara düşer, Aç karnını doyurmak için usta avcı misali, Çifteyle tavuk kovalarsın yabani tavuk. Sonra elin boş yüzün kara geri dönersin. Ve Ayı rastlar da hele ayı ya dayı dersin. İsmi küçük cismi büyük hayvanın hikayelerini seversin. Tarla başların da gece ateşler yakar teneke sallarsın. Kuru sıkı atarsın iki her hangi bir sesi dahi ona yorarsın. Babanın sana verdiği harçlıkla kahve de okey atarsın. Sonra yaşlı amcalar ile muhabbet eder köyden haber alırsın. Bir yayla bir köy bir de Artvin tatilin en kıyağını yaşarsın. Yıllardır görmediğin akraba eş dost hasret giderir. Misafirliklere gider hoş sohbetler edersin, Hele önüne kartopi ile çayın geldi mi, Muhabbetin koyulaşır saat ararsın. 15 gün fazla değil 15 günde daha neler yaparsın. Şavşat’a iner döner de yersin kara göl de manzara seyredersin. Sonra daha yaşamadığın ve yaşamayı hayal ettin nen varsa. Bir sonra ki seneye erteler yine geleceğim diye içlenir sin. Yapamadıklarının burukluğu yaşadıkların la geçer, Seneye de gelmen için bahane aramazsın. Zaten bahanesi olmayan Albenin gibidir. Artvin ilinin Şavşat ilçesinin meydancık beldesi, Her köyünün ayrı tadı ayrı lezzeti ayrı hikayesi. Ve ben bu sene gidemediğim için hasretim, Hasretimden bu tabloyu yansıttım sizlere. Umarım görmüşsünüzdür yaşamışsınızdır bir nebze. |
Her köyünün ayrı tadı ayrı lezzeti ayrı hikayesi.
Ve ben bu sene gidemediğim için hasretim,
Hasretimden bu tabloyu yansıttım sizlere.
Umarım görmüşsünüzdür yaşamışsınızdır bir nebze.
Şair arkadaşımdan sılaya özlem şiirini kutlarım.
Ellerinize sağlık.
Sağlıcakla kalınız...