Selvi boyu hüzünlerim vardı benim Çakır gözlü umuda ilmekli sevmelerim Tel tel saçları düşerdi yüreğimden Hayalet otağında beyaz çadır Gecenin karasında parlardım
Büyüdü sonraları hüzün yelekli kız Bölündü ışığı Sırma kaplı ibrik Sihirli lamba Gökten düşen üç elma Ve lepiska saçlar Hep pireler berber oynadı Birisi deldi dağları Diğeri çöllerde kaldı Çoğu zaten yoktu
Beş parmağın eşitliği kadardı Hakkaniyeti bozuk terazilerin Düzenin delibaşı aklım Mührü kırılmış dilimin Bütün gözleri çakırdı özgürlük kuşlarının Ki ben saldıkça onları Birleri bin döndüler otağıma
Beklenen vuslatlara İz çizdik sevmelere birkaç beşeri Tevekkül ırmağında yıkandık Teninde izleri senelerin Ruhunda hala çocuk Gün doğumundan bitimine Sondan başa değin İlksizce
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Çakır gözlü kuşlar şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Çakır gözlü kuşlar şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Selvi boyu hüzünlerim vardı benim Çakır gözlü umuda ilmekli sevmelerim Tel tel saçları düşerdi yüreğimden Hayalet otağında beyaz çadır Gecenin karasında parlardım
Bir zamanlar neydim şimdi ne oldum diyor şair...Hüzünlerim bile eskisi gibi değil , nicedir uğramıyor sevdama umut ve nicedir kranlıkta fark edilmiyorum...Diyor... Zamanın süzgecinde ilerlerken her yaşanmışlık bazen dünümüzü aramamıza bazen de değişim denilen o katı kuralların içinde kaybolmamızı sağlar... Şairin gizemli kalemi kapalı duruşu madden manaya geçişte ki naif inceliği henüz ilk bölümü okumadan belli ediyor kendini...
Büyüdü sonraları hüzün yelekli kız Bölündü ışığı Sırma kaplı ibrik Sihirli lamba Gökten düşen üç elma Ve lepiska saçlar Hep pireler berber oynadı Birisi deldi dağları Diğeri çöllerde kaldı Çoğu zaten yoktu
Büyümek... Kastetiğiniz büyümek sizi olgunlaştıran acılardan doğmuş olmalı ...Yoksa bu denli içe dönük şiirler yazılamazdı...Zaman ne kıymetli hazine ve neler öğretiyor bize... Hayat bizim neremizde? Dışımız bir o kadar içimiz ki ve o kadar bizden birisi ki. Hep kapıları zorladık ömrümüz boyunca ve hiç kapımızı çalan olmadı. Kapılar açılmadıkça ısrar ettik masalların gerçeğe dönüşmesini...
Beş parmağın eşitliği kadardı Hakkaniyeti bozuk terazilerin Düzenin delibaşı aklım Mührü kırılmış dilimin Bütün gözleri çakırdı özgürlük kuşlarının Ki ben saldıkça onları Birleri bin döndüler otağıma
İnatla savurduk yumruklarımızı boşluğa. Yanı başımızda bir anahtar asılı dururken, öfkemizden göremedik. Öfkemiz mantık melekelerimizin önüne geçmişti. Sonra bir dünya mazeret, bir dünya su-i zanda bulunduk. Heybemizde biriken kötülükleri temizleyecek ne zaman ne de imkân bulabildik… Her seferinde bizi yenilgilerine uğratan, ne kadar masum ve ne kadar çocukça baksak da ona; hiç acımadan ezer yüzü kana bulanmış gelinciklerimizi…Göğsün duvarlarında yankılanır içli bir vaveyla...
Beklenen vuslatlara İz çizdik sevmelere birkaç beşeri Tevekkül ırmağında yıkandık Teninde izleri senelerin Ruhunda hala çocuk Gün doğumundan bitimine Sondan başa değin İlksizce
Hayatı kaybetmekten daha acı olan, yaşamanın anlamını kaybetmesi değil midir? Eğer hayat, acının ruhumuzda oluşturduğu ıstırap çivisini çekmezse ve gençliğimize hoyrat zamanın yaşlı ellerini giydirmeye devam ederse neye yarayacak ki maviye boyanmış çocuksu düşlerimiz…Karabasanlar gibi ensemizden ha bire bizi gözetleyen acılara inat; bir tutam ak belenmişstir şakaklarımıza...Bir tutam gençlik heyecanıdır gözlerimize çalan...
Çakır gözlü umuda ilmekli sevmelerim
Tel tel saçları düşerdi yüreğimden
Hayalet otağında beyaz çadır
Gecenin karasında parlardım
Bir zamanlar neydim şimdi ne oldum diyor şair...Hüzünlerim bile eskisi gibi değil , nicedir uğramıyor sevdama umut ve nicedir kranlıkta fark edilmiyorum...Diyor...
Zamanın süzgecinde ilerlerken her yaşanmışlık bazen dünümüzü aramamıza bazen de değişim denilen o katı kuralların içinde kaybolmamızı sağlar...
Şairin gizemli kalemi kapalı duruşu madden manaya geçişte ki naif inceliği henüz ilk bölümü okumadan belli ediyor kendini...
Büyüdü sonraları hüzün yelekli kız
Bölündü ışığı
Sırma kaplı ibrik
Sihirli lamba
Gökten düşen üç elma
Ve lepiska saçlar
Hep pireler berber oynadı
Birisi deldi dağları
Diğeri çöllerde kaldı
Çoğu zaten yoktu
Büyümek...
Kastetiğiniz büyümek sizi olgunlaştıran acılardan doğmuş olmalı ...Yoksa bu denli içe dönük şiirler yazılamazdı...Zaman ne kıymetli hazine ve neler öğretiyor bize...
Hayat bizim neremizde? Dışımız bir o kadar içimiz ki ve o kadar bizden birisi ki. Hep kapıları zorladık ömrümüz boyunca ve hiç kapımızı çalan olmadı. Kapılar açılmadıkça ısrar ettik masalların gerçeğe dönüşmesini...
Beş parmağın eşitliği kadardı
Hakkaniyeti bozuk terazilerin
Düzenin delibaşı aklım
Mührü kırılmış dilimin
Bütün gözleri çakırdı özgürlük kuşlarının
Ki ben saldıkça onları
Birleri bin döndüler otağıma
İnatla savurduk yumruklarımızı boşluğa. Yanı başımızda bir anahtar asılı dururken, öfkemizden göremedik. Öfkemiz mantık melekelerimizin önüne geçmişti. Sonra bir dünya mazeret, bir dünya su-i zanda bulunduk. Heybemizde biriken kötülükleri temizleyecek ne zaman ne de imkân bulabildik… Her seferinde bizi yenilgilerine uğratan, ne kadar masum ve ne kadar çocukça baksak da ona; hiç acımadan ezer yüzü kana bulanmış gelinciklerimizi…Göğsün duvarlarında yankılanır içli bir vaveyla...
Beklenen vuslatlara
İz çizdik sevmelere birkaç beşeri
Tevekkül ırmağında yıkandık
Teninde izleri senelerin
Ruhunda hala çocuk
Gün doğumundan bitimine
Sondan başa değin
İlksizce
Hayatı kaybetmekten daha acı olan, yaşamanın anlamını kaybetmesi değil midir? Eğer hayat, acının ruhumuzda oluşturduğu ıstırap çivisini çekmezse ve gençliğimize hoyrat zamanın yaşlı ellerini giydirmeye devam ederse neye yarayacak ki maviye boyanmış çocuksu düşlerimiz…Karabasanlar gibi ensemizden ha bire bizi gözetleyen acılara inat; bir tutam ak belenmişstir şakaklarımıza...Bir tutam gençlik heyecanıdır gözlerimize çalan...
Emek verilmiş şiirinizi tebrik ediyorum....