Senin kokun geliyor lodos'un ganimetlerindeÖzlem perdesini aralarken gecenin ayazı Karaya çalan gök darağacı oluyor Akrep ve yelkovan İnci’yi okumaya başladılar İn/cin Paskalya gecesini hazırlandı Ölü bir şehir Ve Havarilerin Tengrinin merhamet yağmuru dileniyor Siyah ezerken gümüş pulları Kırık dökük hayaller kelama sarılıp Satır aralarına seriyor tek, tek Yokluğunun yoksulluğu bir hançer gibi saplanırken sol yanıma Sensizliğin sessiz çığlıklarını soluyor senli cümleler Beyaz bir güvercini salıverip Irakları aşındıran kelimelerin diyarına hecelerim, her bir vuruşta can alıcı oklarını vururken Haliç’te kanayan dudaklarımı yıkıyorum zemzemde Yıkasam da Şakaklarımdan sızan acıların iz düşümünde Hangi zekat hilâl- amberlik eder cancağızım ? Saat hiçlik girdabında durmuş. Her şey sana prangalı Her mahlukat aşka ram olurken Ayak uçlarıma düşen tuzlu sular Beton duvarlarda ism- nâzımı renkli bir kalemde gebe kaldı Pervasızca yüzüme vuran özlem tebessümleri Deli rüzgarlar siliyor kana bulanmış yürek dudaklarını Olmuyor Sensiz olmuyor işte iki gözüm. Sesi kısılmış bir solistin dimağında üç harf ,tek hece Yutkunuyor, Acının tuza bulanmış yanııyla Gözyaşları, Göz bebeklerini uyutamıyor sensizliğin suskun sözcüklerinde Ne vakit saçları okşasa rüzîgar, Ilık Marmara nefesin zannediyor Ne vakit Eminönü’nün koynunu serinleten meltem kumsalda ayak izini deşeliyor Senden bir parça, Senden bir koku... Ne zaman s(b)eni düşünsem Hicrana boyanmış düşler Anemas zindanını aşıp geliyor Ellerim ellerine değdiğinde anda Avuç içlerimin terini bırakacağım Marmara’ya Kana kana içmek zemzem varlığındaki huzuru Acımayacak yüreğim Kaldırımları öpen dudaklarım vakfetmeyecek başını, Canını. Siliyorum Azrail’in sütbeyaz kanatlarındaki ecel gömleğine. Suskunluk celladının ölüm fermanı kanlı ellerinde Hicrana vurulmuş bir mahkum gibi arkama bakmıyorum Şehr-i İstanbul’un karanlıklarında yürüyorum Sürünüyorum. Ve Adressizliğim ; Sürgün yemiş kırlangıç gibi köhne sokakta İrin toplamış yamalı yüreğin teker teker ipini çözüyor zaman Bulutların avuçlarında biriken gözyaşlarım(n) Kum saatine akıyor, Gidiyor. Zaman değişiyor Göçmen kuşlar pılını,pırtını alıyor gidiyor, uzaklara Bir ben kalakalıyorum yokluğunun yoksulluğunda Her seferde bir düş kırıntısının koynunda Kirli çocuksu yüzüm Vuslata meyilli yüreğimle Aynalarda sen Seviniyorum, bayram şekeri tadında Pencereyi acıyorum Senin kokun geliyor lodos’un ganimetlerinde Fırlıyorum dışarıya yalın ayak Buğulu bir sese çıkarken ağzımdan Her defasında şükrediyorum Yağmur, pencereme döverken Ben sensizliğin mintanında , Islanan göz bebeklerimden asıyorum balkona yüreğimi Şemsi bekliyorum Gelip, kurutsun diye.... Senli cümlelerim dilimde saklı kalmayacak can özüm Kangren olan içimdeki çocuk büyümeyecek avuç içlerimde Yalancı baharlara aldanmayacak yüreğim(n) Kuytu köşelerde karalamayacağım senli cümlelerimi Yargısız infazlarda özleme sarılıp Vuslat filizlerimiz çıkacak arsız yedi tepede Âşk yükünü sırtlana beden Yunus’un sofrasında iki âşıkı’ız Sevda türküleri mırıldanan Malekût aleminindeki melekler ağladığı bize Vuslat bahçelerinde deli dolu dolaşan düşlerle Yüreğim(n) Yakub’un sabrını giyinirken Vuslat zamanını yaraladığı nemli duvarlarda bekliyorum seni cancağızım Vakit tam sen olma vakti şehr-i İstanbul...................... gordion 01/07/2011 |
Senin kokun geliyor lodos’un ganimetlerinde
Fırlıyorum dışarıya yalın ayak
Buğulu bir sese çıkarken ağzımdan
Her defasında şükrediyorum
.....
İstanbul ve aşk..İstanbul ve ayrılık..
Ne güzel dizelerdi defalarca okudum..
Çok etkilendim..Çok beğendim..
Yürekten kutluyorum şair arkadaşım..
Saygılarımla..