Kılcal Damarlar Senfonisi 2Üzerimde terk edilmiş bir kadının sessizliği var kefen gibi sımsıkı oturmuş bedenime. ve yüreğimde faili bilinen bir cinayet. Bir babanın çocuğunu öldürüp O anı tekrar tekrar aklına getirmesini eşdeğer buluyorum kendime , Buluyorum çünkü Hiçbir acı kendini bu kadar taze tutmayı başaramazdı. Önce ölümün kirpikleri arasına parmağımı geçirdim ,gözlerine avuçlarımı bastırıp Tırnaklarımla bir çukur kazdım Fakat ; vazgeçtim denedim biliyorum ölüm öldürmez beni. Sonra karşıma alarak seni Derin nefes alışlar eşliğinde çektim içime sen solunum yollarımda raks ederken Bir ip ile sıktım boğazımı İçimde boğmak istedim seni Olmadı , bileklerimden dışarı attım. Şimdi gece karanlığından sıkılıp güneşin çıktığını gören köpekler gibi havlama sus sen beni anlayamazsın ! Ben ölülerin kendi cesetlerini ziyaret ettiği mezarlığım. ve her ölüye mırıldanan Fatiha’nın , sonunda ki amin kadar çaresizim. Her şeyi başa almayı seni hiç görmemeyi çok isterdim , Bu yüzden sus Sen beni anlayamazsın. Eğer anlasaydın Benden giderken benim tasmamı takmış bir köpeğin her gece kapında ki haykırışını duyardın duymadın , Eğer anlasaydın Ses tellerimden tutunarak dilime ulaşmaya çalışan g/i/t/m/e harflerinin çığlıklarını duyardın. Ben ölümün parmaklarından tutup,bütün gökyüzüne kare kare bizi çizerken Buna şahit olan yıldızlar Gök”yüzün”den kendilerini asacak Her biri avuçlarına düşerken sen anlam veremeyeceksin Tıpkı benim “Katili bilindiği halde kapanmayan tek cinayet dosyası aşk’a” Anlam veremediğim gibi. Anlam veremediğim bir şey daha var ki Artık acıtmıyorsun beni İşkenceye uğrarken delirmiş bir adamın belli bir zamandan sonra acıyı hissetmemesi gibi bir şey bu , -Ki bütün işkenceler sendin ; artık acıtmıyorsun ruhumu. Elimde olsa Elimle ölüme yollardım seni Bir rüyaya yollar gibi Ne kadar tatlı geldiğini anlatmaya çalışırdım sana Bir göle bırakılmış yavru martının Balıkları seyretmesi gibi bir şeydi bu Balıkları gördükçe gülümser ve mutlu olurdun Açlıktan öleceğini bilmezken. İşte bende böyleydim yumurtadan kanatsız çıkmış Serçe yavrusu gibiydim Yüksekte her yer güzel gözükürken mutlu olurdum Bir gün oradan düşüp öleceğimi bilmeden . Ve düşerken serçenin çığlığı gibi Ölüyorum ölürken bir insanın söylemek istediği son sözleri söylüyorum sana...! seni en iyi arkadaşın Aşka devrediyorum İkiniz çıkın yüreğimin kapısından beni yalnız bırakın Birlikte mutluluğun bacak arasından İçeri girerek Şarkılar söyleyin Bir ileri bir geri gelerek Tebessüm tohumlarını bırakın toprağıma Nede olsa Beni en çok üzende siz’diniz Beni en çok ıs’sız , Bırakıp Şiirlerimi böyle Terbiye’siz yapanda sizdiniz! Siz ikiniz “aşk ve sen” alın bütün bavullarınızı balayı yolculuğuna çıkın Dünyanın en güzel sahnelerinden geceleri el sallayın gözlerimizin önüne Ben o andan itibaren yalnızlıkla Ölümün kendini sakladığı adressiz sokak köşelerinde Masa kurup İkinizin şerefine piçliğine kadeh kaldırıp Bileklerimle Azrail’in asasını bileyim ! gülümseyerek mutlu bir son olsun. Hadi hoş…kal Hakans Şahin |
derin ayrılıklar, dipsiz uçurumlar, kılı kırk yaran mutsuzluklar
hüzün şaire yakışır, her zaman;)
gönlünüzce