kapının tokmağında her an Mescid-i Haram'ın rahmani kokusu esmekteo şuh gözden canını kurtarmaya imkan var mıdır cancağızım? daima elinde yay,pusuda! cim harfinin çanağına düşen kalemim zülfün rüzigârın eline düşünce sana yanık bu gönül an-ı ademde sihirbazlığında ne varsa Simarî cennet yanağının misk-i amber kokusu kavuşma derdine düştüğüm de benim halim nicedir Ey canımın munisi sevgili şehr-i İstanbul varolma orucunu tutan gönlüm Yunus’un sofrasında bir kase hurmada bir avuç sen bir avuç ben ibaret! bu toprak beden sana öyle bir düşüş düşmüş ki yâr toz gibi kalkıp savrulmasına imkan yok Ey isa nefesli can özüm gönlümde gitti, kalemim de gayri benden hayır kalmadı dedi. sem nasılsa yanılıp sevgilinin gülen yüzünü Kenan ayına benzetti bendeniz âşıkların huzurunda nicedir ayaküstü dikilip tuzlu sularımı bıraktım (d)ağladım o fettan kara peçeli gecenin uykuya dalması tegafülden gelmesi sebepsiz değil lakin beni perişan eden zenci kölelerinin dudağımda tuz/ekmek hakkı var ömrün uzun cancağızım iyice biliyorum ki yay kurduğun kirpik oklarının bir sebebi var cemalinin hayali her yolda yoldaşım zülfünün misk-i amber kokusuna ağah olan can bir bak ! dinle gönül sevgilinin kuyuya benzeyen çene çukurundan çıkarsam nereye gidersem gideyim pişmanlık mintanı örtecek âdemliğimi aklını başına alasın kum saati nefis vesvesesini feleğin kulağını inci küpe yapma Âdem gibi cennet bahçesinden terkedersin Âlemi aydınlatan Şems evinden çıkarsın diye kuştüyü ışıklarını zamana vakfetti seher çağında sevgiliye olan iştiyakımı lodosa fısıldadım - Tengrinin lûtuflarına emin ol diye hitap geldi sabah edilinen dua, gece çekilen ah maksat vuslat kapısını anahtarı kalemde aşk sırrını izhar edebilecek dil ne gezer iştiyak sözü anlatılmadan da öte Süleyman hatemine âkibetinin hayr olduğunu müjdele îsmi azam onu Şeytan’ın elinden kurtardı zaman ebidiyen mamur olsun kapıdan içeri gir gece yurdumu aydınlat gök kubbenin havasına misk- amber saç kapının tokmağında her an Mescid-i Haram’ın rahmani kokusu esmekte gönlümü, canımı, sevgilin gözüne, kaşına verdim güzel kokulu huyun Hutem miskin nikabını kaldırır, Yusuf’a boyalı cemalini gösterir bu yurtta kulluk dağıyla ölmek niyetindeyim rahmet meleği beni cennete çağırmayasın bu elma gibi çene topağı, o bahçeden daha da güzel zînderud abıhayattır ama şehr-i İstanbul, Kudusten de güzel saçlarını sabah rüzigârın eline vermiş kulağını hicranın sözünün aşmışsın yoksa mertebinin kadrini anlamadın mı cansızım? sözün, kalemimin varlığı bendeniz, gönlümün dilediği lâl şarabı dudaklarına kâm olmaktayım işretim,neşem daimi kadehini çek gah gönlün dilediği lâl dudaklarım(n)ı em! iki gözüm, yokluğunun yoksulluğunu nasıl anlatayım? bir çift göz yüzlerce tuzlu su bir can binlerce ahü feryad! dudağının iştiyaki aklımı gece virdinden çıkardı beyaz duvaklı kağıt kalemim kırdı tam ortasından akla vuslat azığı verdim bana öyle bir yudum zemzemini verdi ki kıyametin tadını tattım yay kaşlı cancağızım,melamet okunun hedefi olan ney"im sen, vazgeçilmezimsin şehr-i İstanbul gordion 21/06/2011 |
Seni beklemekten vazgeçiyorum…
Uzayan tutsaklığımda dalgalanan esaret bayrağının altında
dökülen kanda boğuluyor gülüşlerim…
Üzerine çığ düşmüş beklentilerimin hareketsizliğinde
umutlarımı birbirine çatıp duruyorum…
Kalemimde ölü şairlerden hırsızlama harflerle
tekil cümleler kuruyorum acılarla uyumlu…
Saçlarımda kelepçesi hükümlü rüzgar…
Savruluyorum…
Yine dalgın gemiler geçiyor ıslak gözlerimden…
Gün yüzünü dönerken geceye düştüğüm tepelerine yeniden tırmanıyorum
kendi mazoşist duygularımla…
tebriklerimi bırakıyorum...saygımla ...........................................