tedavülden kalkmış bir aşk peyderpey İsa'nın çarmahındahiçbir mahlukat kendi gölgesinin ötesinde Azrail’in soğuk nefesini boynunda hisseder mi? zaman;mutribden meydenn söz etmekte ey gözlerime bahşedilmiş Cennetim ey iki gözümün nuru şehr-i istanbul yüreğime cümle-i hikemiyem ey murad ayına serpiştirilmiş gümüş pulum bir yudum zem zem zemzem kan ter içinde susuz çatlamış dudaklarıyla göğe dönen avuçlara ’bir tutam vuslat ummanını’ dileyen Mecnun bir Haziran akşamı (d)üşüyorum beyaz duvaklı kağıdın sen kokan satır aralarına beden, ruhun prangasında vaveylâ elde edilen vuslat filizleri ve öğle saatinde bulunan saatin rehberliğinde Marmara’nın deli lodosuyla düşüyorum düşlüyorum seni ram vücut iki büklüp bel maviliğine baka baka seni sevdiğimi haykırıyorum tutsak tutsak kulağıma yankılan sesin gök kubbede huzur mintanını yerleşirken tuzlu suyunu çekiyorum içime en derinime sol yanımın en ücra köşesinde toprak kokan yüreğim sen kokan zemzem’in mırıldandığı bir şarkı sen; uçsuz bucaksız bir umman ben sana susayan bir balık hicranın tüm ablukalarından geçmiş sana gelen bir âşık geliyorum yüreğimde vuslat kokusu kalemimde sana bir an evvel kavuşma çoşkuya gebeyken hadi cancağızım paslı demir kapıyı arala kara perdelerini sonuna kadar arala koca yürekli şehr-i İstanbul tozlu rafta kalan yaldızlı kitap aralarında kalan bir sayfada Anemas Zindanında harap bir ney’im satır aralarında bir dirhem gül olmaya niyetli ceplerimde her bir tuzlu suyunun rahmeti dolarken özlem miktarı düşleri kattım ekmek arasına birkaç kağıt sen kalemim ve nefesim(n)de ile sana koşmaktayım harf harf babaannemin çeyiz sandığında sakladığım mutluluk rüyamı ’sana’ katmaya geliyorum can özüm güzergahım sana menzilim şehr-i istanbul yol yordamım seni varlığın kan ter içinde Haziran öğleni hiçliğim son nefesinde sessiz çığlıklarını atıyor dar-ı acuna kum saatindeki kum zerresi mucizenin gerçeğe en yalın haliyle akmakta biz ki Yedi tepede coşan deliverenlerin köklerinde bir avuç toprak olduk lâl hali sessizliğinde gül-i râna’nın azizliğinde dikenleri tengri’nin sunduğu avuç içlerinde senli cümlelerim tedavülden kalkmış bir aşk peyderpey İsa’nın çarmahında yeniden yaşatılmasına gebe sevinçlere bitkisel hayatta giren bir şizofrenin ömür tarlasında biçtiği harmanı çakmak çakan oyunbaz felek aynı göğe aynı gözle bakan sen ve ben kalemimi ile nakış ettim senli cümlelerimi suyu kevser kokan Marmaram toprağın yağmura hasret ördüğünde dilime düştü gökten su azizliğin şimdi tam sen olma vakti şimdi vuslatla delice ’biz’ olmanın tam vakti gök kubbeden inen her damla temasa niyetlenen ten senli cümlelerim dökülüyor satır aralarına sen/ ben bir’iz cancağızım nadasa bırakılmış toprakta dimağıma mekan mesken bilen ism-i nâzımın varlık sayfasına yazılmış bir ömürlük sevdayız seninle zamanın kaşifliğinde susuz aç bekleyen iki âşık’ız seninle canözüm yanı başında bir solukta cenneti soluduğum şehr- istanbul aşk; tezahür etti zamanın kör düğümünde Marmara da yaşat beni sonra da Emirgan lalelerle sar beni hadi şehr-i İstanbul durma öyle üşüyen kalemim cam kenarı özlemlerinde soluk alırken düşen yüreğimi sıcak şefkatli avuç içinde kundakla beni sözün saçı lâl kalemi taramaya başladı usulca yamalı bahçıvanım kirli çocuk yüzüm siyah- beyaz fotoğraflarda bile ’sen’ sirayet etmiş iken gök maviliğine renk katan gökkuşağı al elin(m)deki uçan bolanları her doğan Şemste şehre kuş tüyleri ışıkları vaftizlerken ıssız kaldırımları Eminönü Yeni Caminin avlusunda bayram sabahının arifesinde buğday atılan güvercin mukaddesliğine kat beni. baktığım her yerde Yusuf’a boyalı cemalini gördüm tıkanan hicranın tam ortasında ölüme sürüklenen ismail’in nefesinle sev beni içine çek beni taaa ciğerlerine kadar doldur beni. geçmişi unut nefesine sokulayım en yalın Züleyha halimle şah damarından bir an bile ayrılmadım cancağızım yokluğunun yoksulluğunda bitap düşen Hacer’in bedeni nefesinle tazele beni bir hafta sonu sabahı yağmur’un azizliğini topla boş ver delice esen lodosa mavi eteklerinde toz toprak kokan bedenimi avuç içlerinde huzuru bağışla şimdi seni bekliyorum Haydarpaşa da aynı istasyonda sana kavuşmak üzereyim. hicretim sana menzilim sana yâr küçük siyah bilyelerimi kapattım.. işte bak cancağızım yine gözlerimi sana verdim futursuzca kilitledim zamanı attım Marmara’nın derinliğine Meryem’in tülbentiyle perdeledim Şemsi sağım- solum sen tut ellerimi şimdi can özüm gözlerimi kapattım kulağımda Marmara’nın ahenkli dansı kulağın(m)a fısıldıyorum vazgeçilmezliğini hadi gel! kapattım bak gözlerimi şehr-i İstanbul gordion 16/06/2011 |
aynı istasyonda
sana kavuşmak üzereyim.
hicretim sana
menzilim sana yâr
küçük siyah bilyelerimi kapattım..
işte bak cancağızım
yine gözlerimi sana verdim futursuzca
kilitledim zamanı attım Marmara’nın derinliğine
Meryem’in tülbentiyle perdeledim Şemsi
sağım- solum sen
tut ellerimi şimdi can özüm
gözlerimi kapattım
kulağımda Marmara’nın ahenkli dansı
kulağın(m)a fısıldıyorum vazgeçilmezliğini
hadi gel!
kapattım bak gözlerimi şehr-i İstanbul
Nefis bir şiirdi şair... Yüreğiniz var olsun.
Saygı ve sevgiyle birlikte.