Şah-ı Şiir
Öksüz öyküleri koyup cebime
Bir şafak vaktine yürüyesim var Ölüm kokan tarlalardan aşarak Kanlı vadilerin içinden geçip Hiç menzile varamadan yaşlanmak Sana dokunmadan çürüyesim var Heybemi açsınlar demirden ekmek Taştan zeytin, incir,ateşten su var Bir başka alemin sarhoşuyum ben Ne beni anlarlar,ne de duyarlar Sevdiğime üç beş kelam farz olsa Katlim vacip olur, beni yakarlar Yine de ey yarim gözlerime bak Bu mavi denizler sana akmalı Yokluğun ne yakın,varlığın uzak Sevmeli seni de nasıl sevmeli Ben yüzündeki tecelliyi Dilindeki vahiyi sevdim sevgili Ve sende duyduğumdu Perde arkası kelam dedikleri Şimdi kalbime düşen bu fetret devri Nur dağının ıslanmamasından Ağlar ör en mukaddes harabelerime Güvencinler kaldır ki ben saklı kalayım yüreğinde Gel benim kahve gözlüm Küllenen kelimelerimi közlendir Yaralarını sar kanadı kırık ebabillerimin Çatlamış dudaklarıma bengisu ver ellerinden Ayak izinden sür gözlerim açılsın yeniden. Gel benim kahve gözlüm Yeniden uçmayı öğret tüm ölü kelebeklere... Bir şarkı bırak dilime kan gibi taze Karanlık kadar siyah, hüznün kadar soğuk Zihnindeki ayak izlerim kadar eski ve solgun Bir gülüşüne bile razıyım şimdi Yeterki bakma yüzüme böyle Kaybedenler gibi… Paslı bir merhaba,kirli bir selam Yeterki sen susma kumrular gibi Biraz küflense de güleceğim var Yeter ki sen susma,hayat zaten zor Ve benim çok fena öleceğim var 26 mayıs 2011 |