SERPİLSİN DAĞLARA
SERPİLSİN DAĞLARA
Uzun bacakları özgürlüğü temsil ediyordu. Söylediği şarkılar gibi yıldızlar üzerinde raks ediyordu Arada bir ışıklar yanıp sönüyordu. Bir tebessüm olurdu yüzünde. Herkesi kucaklardı, şimşek çakardı gözlerinde, İnsanın içini acıtacak kadar yüklü derin siyah gözleri vardı. Kimi zaman yumuşak ve bazen de şahin olurdu. Dağların ruhunun aynası olurdu. Sahra çölleri kadar sıcak ve ana kucağı kadar yakındı Uzanan elleri tutuverecekti, Çekip çıkartıverecekti. Ama kokuşmuş kalabalık içinde tutsak olmuştu. Şimşek çakan gözleri, Çocuksu gülüşünde baharın renkleri vardı. Uzun boyluydu, ya da biz öyle görürdük. Yüreği bizi kendine çekerdi, O bizim gözümüzde umuttu, Dağlarda yürürken, Bakışlarıyla çiçeklere göz kırpardı. Bir anda! Çiçekler gülen yüzlü çocuklara dönüşürdü Şarkılar dinlemek isterdi, Duygulu hayallere dalardı, Parmakları bir yavrucağın yanağına dokunurdu, Hayat mana kazanırdı. Yaşanmamış kentlerin birinde yalnızlığa sürgün ve Bir papatya yeniden can bulurdu, Bir anda sarmalardı o papatyayı ruhunun dinginliğine Haykırışı hırçın şarkılarında, Anlatmaya çalışırdı yüreği. Yabancı güçlere karşı kalbindeki haykırış “dur” demeye çalışmıştı. Barış olsun istemişti. Günahkâr güçlere karşı olmuştu, Üç kuruş etmeyenlere göğsünü siper etmişti… Ama zaman avucunun içinden Kayıp giden sabun köpüğü gibi akıp gitmişti. Binlerce çiçek küllerini toprağa savurmuştu Ve yeniden yeşersin diye… Kadriye YAPICI |