Özümüz hamdıryangın sokağının karakedisinin sahne-i hicab-ı ali’sine buyursunlar efem duyulsun bugün neşemiz gamdır sazendelerin dudaklarına varan taamdır kemale erdik desek de özümüz hamdır.. gramafon zamanıydı dedi karakedi kollu taşpılaklı kırkbeşlik tatyos efendiden hicazkar bir curcunadır salındı sokağın sakin diline “mani oluyor halimi tasvire hicabım üzme yetişir üzme firakınla harabım..” ali osmanın sağım sağım sağılmıştı damarlarındaki kızıl kanı yeni zaptiye nazırı hacı hüsref effendi tövbelere geçirerek yedi düvelin sefiriyle aynı masaya kurulmuştu rakı kadehinde balık gözü kudurmuş savaş dörtkoldan sunulmuş deli danalarca boynuzluyordu memaliki osmani alaman postalına sığdırılmış bir garabetti yemenden kaçış kafkasta duruş çanakkalede vuruş.. bağdat demiryolları şimendiferi çevresindeki koca çınarları bir solukta korluyor horluyor zorluyordu sarıkamış siperleri kış bastırmış yün çoraptan işlemişti ayazı tepelerin onbinlerce donuk el parmak tırnak gümüşi mehtabla dualaşıp kapısın zorlamıştı cennetin cehennem buz kesmişti… Istanbul sakin şişli deli divane divana yayılmış bir alay meczup olmuş şahane.. urumeli yanmış dökülmüş kibelistan harabe harp nazırına sordular baltıktan çindenizine ipeklenmiş yolların bekçiliğine soyunur musun varmısın aslanların artıklarına sulanmaya çakallıkla doyulur musun yediler yudular ellerini hava kaldırıp yasin okudular cami cami kıble kıble kibeleye bakamadılar iki yalan bir doğru etmedi hiç pahitat bozguna hazır heryer mebus nazır bir kalemde çizildi kaderi ermeni tebanın hamidiye kalıntıları asakiri muhammediye alıntıları aşka gelip saldırdı köşe bucak dere tepe kol ayak gövde bacak savruldu bir uçtan diğerine halebin arşınını şamın tarçınını ölçüp tadmadan açlık iki kemik bir deri çadır altı yatmadan çöller yol oldu yollar gözü yaşlı dere isyana kalkanların vuruldu boynu dibinden mavzer atanların kırıldı tüfeği düştü kabzası silindi hafızası ölüm vız geldi bu vahşete dirim çürüdü lime lime bu kıyıma mana veremedi kibele acılarla yoğrulu bacaklarını açıp gömdü tenine kurumuş damarları bir gün gelirde filiz verir diye.. karakedinin gözleri kayboldu deli ineğin kaşın ortasında cüzzama yakalanmışcasına döküldü etleri avutları kemik doku hüzzam bir taş pilak yerleştirdi bimen şen’den Haleli gözlerin hayale döndü Müziksel düttürü bir bir söndürdü garabet kilisesinin mumlarını ve sustu karakedi karagözyan yetimhanesinde büyüdüm dedi deli inek memelerinden akan sütü yalarak sakin ne anamı bilirim ne dede ecdadım karstan vandan sürgün gitmiş bilinmez o yere.. gümüşyan vakfından üçbeş akçeye sığınıp evlatlık edinmiş viyolet anam beni gizlemiş bahçesindeki ahırda dilsiz inlemelerimi sağmal memelerimi.. bütün sokağın yetim bebelerine süt kaymak yoğurt çökelek olmuşum tersim gübre metan gazı salarım sağır sultaniyegaha bile.. kurbanlık adaklık değilsem günde üç öğün sağılan memelerime dışkıma fışkıma duacıyım duacı.. eğer bu uğurda dikersem havaya mor şalları abide i hürrüyete serpin küllerimi sarkise anıtlamayın beni adaklamayın dilimi yenimi tenimi.. dedi ve karabaşlı memelerini kocaman diliyle yaladı yıkadı bugünlük bu kadar deyip musluğu tıkadı.. inekleri örgütleyip öğütleyip söğütleyip soyutladığı bilinse de deli ineğin süt dolu kovaya sıçtığı söylense de inanmadı karadeki kovadaki yeni sağılmış sıcak köpüklü sütü çekti diliyle şapur şupur yudumlarının tadı damağına dizdi ve atladı birden kiremitleri kalaylı saçakları alaylı özgürlüğe sevdalı kızgın dama kızgındamdaki karakedi kızardı kızar kız kız kulesine yöneldi bakışları deniz mavisinde nehirleşti akışları ılık bir sancıyla irkildi hayaları kıyam gününedek kısır kaldı rüyaları Volkan Kemal Bu şiirsel öykü, düşleri kısırlaşan, isyanla umudlaşan, köklerine ulaşanlara adaklanmıştır. |