SEN YOKTUN/YOKSUN
’sen olmasan bile ne farkeder? ’
Sen yoktun yanımda; Ama yaşıyordun benimle, Tam orada; Yani koynumda… Sen yoktun! Ama engel değildi yokluğun; Martıların acı sesleri duymamıza, Her pazar, Elimizdeki susamlarla, Kimseciklerin olmadığı soğuk sabahlarda… Hiçbir cumartesi olmadın mesela benimle Oysa; Her cumartesi saçlarının kokusuyla, Yanaklarının pembesiyle, Ve gözlerinin kahvesiyle; Alıyordum meyveleri. Sen en çok kirazı seviyordun, Ve ben çileği! Kirazları kulağına takarak, Ve yüzünü çileğin kırmızısına bürüyerek; Görüyorduk pazarı seninle! Ama yoktun işte sen… Yoktun! Hangi rüzgarlı havada, Hangi kar yağan akşamda, Yani; Hangi zamanda bir oda sıcaklığında , Bir kilim tadında sarılmıştık birbirimize? Sarılmıştık oysa; Sarı koltukların, pembe döşeklerin Ve çiçeklerin olduğu bir evde… İstanbul’da! Ve ‘eskici’ diye sesler vardı; O tatlı sokağımızda! Ben; Her gece kızımız Seher’i seviyordum, Sen; Beni! Ben Seher’de ikimizi görüyordum, Evimizde cenneti… Ben seni çok seviyordum Oysa; Ne Seher benimleydi; ne sen! Ama olsun, Seher benim hep yüreğimde gizli, Sen yoktun… Ama sen hep vardın! Sen olmazken, Yani; Sesini aylarca alamadığımda, Şarkılar söylüyordun bana! Nâzım’ın şiirlerini, Asaf’ın mektuplarını okuyordun Ve şiirler yazıyordun; Dudaklarından akarcasına… Lale bahçelerine giriyorduk Sen sarılara koşuyordun, Ben kırmızıya… Ve lale kokuyorduk, Ve unutuyorduk hayatı. Gülümsüyordun; Lale bahçeleri gibi. Biz hiç lale görmemiştik! Ben saçlarınla oynardım, Koklardım saçlarını senin. Ben ellerimi yanaklarına dolardım, Öperdim seni, Ve fısıldardım usulca, seni sevdiğimi Başın hep dizimde olurdu, Gözlerin gözlerimde! Takvim; Hep kasım ayını vururdu, Mevsim; Sonbahar! Üşürdü ellerin, Ben sımsıkı tutardım onları Oysa; Ben en çok ellerini özledim! Hafta sonlarında sinemaya giderdik, En duygusalını, En masumunu izlerdik filmlerin… Sen her sonda ağlardın, İncitmeden silerdim gözyaşlarını… Oysa; Hiç ağlamamıştın yanımda Ve ben şimdi ağlıyorum, Sen; Yine yoksun! MUHAMMED MANAP |