SEN YOKSUN YAAsfalt rengi her yer. Gök mavi Güneş sarı değil artık. Okul yolundaki ıhlamur ağacını kesti Erhan abi Kestanelerin dalları kırıldı. Dutlar yere döküldü. Domateslerin salçası çıkmadı Arılar bile bal yapmadı bu yaz. Rengi soldu okulun. Çocukların eski neşesi yok. Benimse gözlerim yolda Her an geliverecekmişsin gibi bekliyorum. Sen yoksun ya. Sıraların üzerine sevdalıların ismi kazınmıyor. Doğum günlerinde kimseye iyi ki doğdun denmiyor. Sevgililer gününde kırmızı gülleri unuttu kızlar. Yollarda barikatlar kurmuyor zibidiler. Kız yüzünden dayak yemiyor artık erkekler. Buna en çok ben seviniyorum. Çünkü her dayakta araya girip ara dayağı yemiyorum. Sen yoksun ya. Bağlama çalmıyor Anıl teneffüs aralarında Berfu gitarın tellerini okşayamıyor. Ayşe, sol yanım ağrıyor anne diyemiyor. Ünal, Urfa’nın etrafındaki dumanlı dağları unuttu. İkizler tandırı söndürmüşler Artık çıkmıyormuş sıcak lavaş, dürüm edip de yiyemeyeceğiz Benimse kırmızı arabamı çaldı hırsızlar. Aysel’e de git başımdan diyemiyorum Çalmıyor Haydan Fm’de portakal çiçeğim şarkısı Sen yoksun ya Tir tir titriyor içim Ağlıyorum sessizce her gece Oysaki en son Askere giderken anneme sarılırken ağlamıştım. Erzincan’ın kuru ayazında nöbet tutarken bile Üşümemiştim bu ağustos akşamındaki gibi Çöl sıcağı bile ısıtmıyor artık beni. Senin yokluğunla birlikte İklimi değişti bu şehrin. Yaz yağmurlarında bile çamur yağıyor artık. Suları kurudu Filyos nehrinin Sen yoksun ya Artık kıskanmıyorum Seka caddesinde sarmaş dolaş gezen aşıkları Yüreğimle birlikte ezilmiyor parke taşları Kahverengi’de çay molası vermiyorum Çekoder’de kafayı çekmiyorum. Sen gittin ya Şiir yazmayı da bıraktım ben. Çünkü yüreğinde yangınlar oluyor insanın. Kül kalıyor bir yerinde. Akdeniz çamlarına benziyor. Tutuştukça tutuşuyorsun. Kekik kokusu siniyor üzerine. Dumanlı dağlarında Karadeniz’in bir ceylan gezerken Yüreğine bir inme iniyor. Yakamozlar ışıldarken Amasra akşamlarında. Dalıp gidiyorsun uzaklara Ne bir balık selam getiriyor Ne de uçan martılar. Sen gittin ya Ağrı dağındaki yalnızlığı yaşıyorum. Dik durmayı öğrendim Dağ keçisindeki inatçılığı Ardıç ağacındaki asaleti hatırladım. Kumsalda ezdiğim kumlar Yüreğini hatırlattı. Her şiirde kan çanağına döndü gözlerim. Her tuşa vuruşta Bir şeyler saplandı yüreğime. Ne çöl sıcakları ısıttı içimi Ne de Karadeniz’in serinliği avuttu gönlümü. Oysaki papatyalar Gelincikler Kır çiçekleri kaplasaydı her yeri. Dumanlı dağların ardındaki gizem Karacaoğlan’ın dilindeki sitem olmasaydı. Ciğerimde tütün yerine portakal Nefesimde afyon yerine kekik koksaydı. İşte o zaman Yokluğun koymazdı belki bana. 23.08.2007 |