EY, ÖMRÜN GÜL BAHÇESİ!... (s.a.v)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın ARZ-I HALİM
Savrulan yaprak gibi kendimi arıyorum! Senden uzak ;kalbimi, yordukça yoruyorum! … Dipsiz uçurumlarda, çaresiz duruyorum Arındıramaz oldum, bedbin sabahlarımı! Dertlerimi çevirip, hep başa sarıyorum Nerde bıraktım bilmem, dingin felahlarımı! Cevap bulamadığım, sorular soruyorum Taşıyamıyor gönlüm, suskun eyvâhlarımı! Herkesi istemeden, incitip kırıyorum Ne kadar çoğaltmışım kalpte siyahlarımı! Kanayan bu yaramı hep boşa sarıyorum Kaybetmişim efkâra dönük silahlarımı! Veballerle ruhuma bir mezar karıyorum Saklayamıyorum ki artık günahlarımı! … Her şey bir bir bitiyor, ben beni arıyorum Dünya hüsran; asıl, ben seni arıyorum …………………………………………………………. Efendimiz’i(sav) anlatmak için söylenecek her şiir, her yazı O’nu ifade etmekten acizdir elbette. Anlatmaya çalışanlar; kaleminin genişliği ve gönlünde O’nun sevgisini hissedebildiği nispette, satırlara içinden gelenleri dökmeye çalışmıştır tarih boyunca.Yazılanlar da O’nun güzelliğiyle güzellik bulmuş ya da güzelliklerine güzellik katmıştır… Ben yıllardır, Efendimiz’e şiir yazamamanın ısdırabını içimde hep duydum.15 yılı aşkın süredir gerekli gereksiz her şeye şiir yazmışken,Efendiler Efendisi’ne şöyle yüreğimden koparak gelen bir şiir yazamamak ,son yıllarda beni iyiden iyiye kederlendirmiş, sıkıntıya sokmuştu.Neden gerçek manada Efendimizin sevgisini yüreğimde hissedemiyordum ve asıl mısralarımda anlatmam gereken Güllerin Sultanı olan Zat’ı(sav), dolu dolu bir ilhamla bir şiirimde anlatamıyordum?!! O’nu hatırlatmayan,sadece dünya adına yazılan şiirlerin de bir gün hesabı sorulacaksa eğer, şiir yazmaktansa yazmamak daha iyi değil miydi?Hem O’nu anlatamıyorsam ,başka şiirler neden yazıyordum ki ?Cevabı hazin olan sorular hep beynime üşüşüyordu!.. Neden? Neden ?Neden?... Kalemi elime her almak istediğimde cesaretim kırıldı.O’nu anlatmaya cüret etmek o kadar zordu ki ! Hele, O’nu ve sevgisini ruhumda hakkıyla hissetmeden, kendime ait bir ilhamın rüzgarında yol almadan yazmaya çalışmak,yazmak için yazmak da olabilecek bir şey değildi!... İşte bu yüzden,ben yıllarca bu isteğimi biriktirdim içimde..Rabbim Mevlit gecesi bir ilham lutfetti gönlüme ve ben bu şiirimi-cüretim ve cesaretimden dolayı, Efendimiz’in affına sığınarak- yazmaya başladım..kalemimin ve gönlümün yettiğince Efendimiz’in hayatından, yüreğimde makes bulan bazı kesitleri anlatmaya çalıştım.. Başta da ifade ettiğim gibi, Kainatın Efendisi’ni anlatacak her söz elbette yavandır, eksiktir,yarım yamalaktır... Efendimiz’e (sav); kabul etmesi dileğim ve dualarımla, gönlümden kopan ALTMIŞ ÜÇ MISRA… Hep teselli verendin,’ Üzülme kızım!’ dedin, Melekler haya eder, ismini zikrederken, Attığın her adımda tozun güldür Efendim! Sensiz kaldığımız an, sendeleriz giderken, Yolun şaşıranlara izin güldür Efendim, Ümmetine kat beni, yüzüm güldür Efendim! Hani bir gün Ebrehe, yıkmak için Kabe’yi, Fillerine güvenip kuşatınca Mekke’yi, Ebabiller mührünle indirmişti darbeyi! Ateşinle yanana közün güldür Efendim Bu nefisten at beni yüzüm güldür Efendim! Bir lütuftu gelişin, Amine’den doğmuştun, Halime’nin evine rahmetinle yağmıştın, ‘Allah birdir!’ deyince karanlığı boğmuştun!... Kışın çok bereketli, yazın güldür Efendim! Rengine boyat beni, yüzüm güldür Efendim! Rahman, güzelliğinle var etmiş kainatı, Bakışında gizlenmiş dünyanın saltanatı, Neyleyim ki sen yoksan bu buz gibi hayatı!... Hayata hayat katan özün güldür Efendim! Davanla yaşat beni, yüzüm güldür Efendim! Göz nurun Hatice’nin, ebedi sığınağı Ebubekir, Osman’ın sarsılmaz dayanağı Hasan ve Hüseyin’in merhamet barınağı… Herkese liman olan dizin güldür Efendim! Şefkatinle tut beni, yüzüm güldür Efendim! Ömer; öfkeyle dolmuş, kapında belirmişti. Hakikati görmeyip adeta delirmişti. Sen nazar eyleyince menziline girmişti. Yokuşlar senle güzel, düzün güldür Efendim! Hırstan azat et beni, yüzüm güldür Efendim! Müminler; Sümeyye’yle uyandı şehadete, Bilal’in sinesinde güneş esir vahdete, Akabe’ye Musab’la, koştu Ensar biate. Seni sonsuz sevene, sızın güldür Efendim! Vuslata uzat beni, yüzüm güldür Efendim! Ebu Cehil; zulmünü, galip gelir sanmıştı, İnananlar zırhını, imanla kuşanmıştı, Hakka karşı duranlar yalnızca aldanmıştı. Hasımlarına bile, sözün güldür Efendim! Sabrınla kuşat beni, yüzüm güldür Efendim! Ashab; dudaklarında duyduğu an sesini, Ruhlarına üflerdi ölümsüz nefesini. Bir tebessümün yıktı, batılın kafesini… Dertlere deva sunan, ağzın güldür Efendim! Sevdanla susat beni, yüzüm güldür Efendim! Aişe konuşunca, muhabbetle dinlerdin, Ali’yi gördüğünde yürekten gülümserdin, ‘Canım Fatıma’m, sana emanetimdir’ derdin. Her emrin misk-i amber arzun güldür Efendim! Vefanla donat beni, yüzüm güldür Efendim! Gösterdiğin ışığı, kalbine bürüyenin, Keder gönlüne girmez, seninle yürüyenin Mamur olur ukbası, sevginle eriyenin Özleminle dolana, hüzün güldür Efendim! Bırakma bedbaht beni, yüzüm güldür Efendim Ey, Ömrün Gül Bahçesi! Sana ayandır halim. Günahlarda savruldum, kalmadı ki mecalim. Bir defa gül ki bana, biraz dinsin melalim. Bakmaya doyulmayan, yüzün güldür Efendim! Şefeate kat beni, yüzüm güldür Efendim!... (s.a.v) ....................…………………………………………M.E.D…14-15 Şubat 2011 (Başlangıç..Mevlit Kandili) |