susadıkça Marmara'nın tuzlu dudağındaözlem kalemi sardıkça rüzgarı omuzlarıma alıp Şems"in kuş tüyü ışıkların altında Marmara’nın maviliğine akıyorum bir cümle iki cümle yetmiyor cancağızım dur gitme akşam kızıllığının peşinden beni bekle yâr… içimde bir kız çocuğu üşüyor. bir türlü biçemediğim hasret ekinleri senin her güzergahında bir an’ı bırakıyorum, yeşeriyor kır çiçekleriyle hicrana miras bırakıyorum kara yaşmağını sana düşüyorum ben miktarı özlüyorum seni. özledikçe yargısız infazlarda senli cümlelerim beraat et beni yüreğimi cancağızım. sorgusuz sualsiz kabul et beni gönül evine düşüyorum. düşmeden yüreğine düşür beni bakışlarında avut sonra da maviliğe boya Seni düşündükçe, Sana akan her harfimi büküyorum bir heybeye sığdırmaya çalışıyorum adını zikreden sözcüklerimi unutmuştum küçük bir bedene sığrıdırılmış koca bir yüreğimdeki ayak izlerini Ben ki, kendime aciz bir cümleydim senden önce. kuyularda bir karanlık tarih sayfalarında susturulmuş kırmızı ama sen geldin Azrail’in sütbeyazlığından önce. cehenneme kapatılmış kapıların aydınlığına bıraktın yüzünü solmaya ramak kalmış güllerimi “ can “ kurumaya yüz tutmuş yapraklarıma “ hayat “ oldun uzun bir yol alıyor senli cümlelerim eskimiş şarkıları demleniyor yüreğim ruhumdan ayak izlerini silmedikçe sana yürüyorum… susadıkça Marmara’nın tuzlu dudağında, senin gözlerinden geçiyorum düşlere. gordion 16/03/2011 |
Sana akan her harfimi büküyorum
bir heybeye sığdırmaya çalışıyorum
adını zikreden sözcüklerimi
unutmuştum
küçük bir bedene sığrıdırılmış
koca bir yüreğimdeki ayak izlerini çok güel bir şiir okudum kutluyorum