Zemheri Ayrılık...
Nezakete üstat kadın!
Düşlerin bağrında saklıydı nefesim Namın şerefine var olmuş dizeler yakaladı… İnançlı ve inatçı öksürük, Kelimelerin yorgunluğunda Senin de yüreğine uğradı mı? Hani ayyaş köprülerden Geçişe niyetlendiğimizde Senin de yüzün saçlarınca kırbaç yemiş miydi? Yak be kadın! Dünleri toptan yak! Başla sen babamın şarap çanağına… Ki Şarap Tanrısı, Hicretinin kaçıncısı olduğunu hatırlamadığım, Leş olmuş yıllar namına keşfetti Elimdeki sensizlik kokulu şarabı! Sarhoşluğumdan sebep Lacivert kılıklı gecede Cürmün karşımda duruyor… Yaklaşıp uzatıyorum ellerimi Baht karalığının saçlarına düşmüş gölgesine. Yumdum kirpiklerimi vuslatı tokatlarken… Yüreğim darmadağın el sürme bırak, Gittiğin gün gibi kalsın. Dokunma tozlarına… Gözümdeki yaşa ise ilişmeyesin, sakın! İpek mendil olsa dermanı değildir… Henüz teri soğumamışken, Dar zamanların ıssızlığında, Ellerini kaldırıyor şehir yağmur karşısında. Bulutların raks edişinden utanmış olsa gerek sema Yak ışıklarını, gölgesi düştü ayrılığın odaya! Üşütmesin hüznün demi Hırkanı gam yüklü omzuna al kadın! Iraklık elini ayrılığa buladı sevgili… Korkma suçlu biz değiliz… Gözleri alev olup sine yakan kadın! Bil ki; An kara yazgıların alında şahlanışına şahit… Ve beden bir çınar gölgesinde sevdana şehit! |