Hüsnün Araf’ıdır Ahiretimin…“…Nasıl ki, azaptır âşıkın maşukuna Sunduğu O Katre Vazgeçmemiş ki Mum etrafında kanadı yanarken Azap çekmekten pervane…” İşte öyle basılmıştı mührün ateşten sineye... Gumum ülkesinin Mahzun çocuğu… Göğsüne saplanmış hançerini çıkar hüznün… Köprünün boğazında kalan aşkı as zincirlerinle... Mestur bakışlarının karanlık sokaklarıyla Ört üstümü Ey İstanbul… Kapat ışıklarını gaip hüviyyetli kahramanlarının… Ehvâlim senden değil… Ehvâlim sensizliktendir… Sorma derdimi anlatamam Ey Şehr-i Yekta… Dermanım bir tek sendedir… Bir Şeb-i Yelda gibi tarifsizliği yoksuzluğunun Gölgene sarılan kadınlara aç kimsesizliğinin kucağını Yağmurunda üşüyen gözlerime giydir gözyaşlarını Şâir ol şiire dök adının sancılarını… Hala sana mürekkebini tüketmedi aşk… Ve mor sulara boyarken sessizliğin denizlerimi, Bir nazar almaya geliyordu mürg-i seheri… Öksüzlüğünün yetimliğiyle hüsrana mahkum, Sokaklarının ellerinden tutmuş, Gülüver diyordu bir kerecik olsun gönlüme… Zemheri ayazında hangi gül açardı ki bâb-ı dil bülbüle? Afitâb bakışlı Yârim… Âşikârdır hem benimsin hem elin… Adına dil süren Âşığın çoktur Aşikârdır ne benimsin ne elin… Sükût eyle ey hüzün… Lâl vurmuş çığlıkların arasında, Dil ölümü fısıldayabilir… Başka söze ne hacet... Nakkaş gibi işlediğin bir ömrün İntihârını yazarken aşk, Tek şahidim sensin… Ey İstanbul! Varlığının yokluğuna bölündüğü yerdeyim… |
Kandilin mübarek duaların kabul olsun sevgililer gününde kutlu olsun;
yaşayınız sevgi ve saygılarımla gurbetten sılaya selam olsun