5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1033
Okunma
ağarmamıştı gün,
çeyrek vardı şafağa,
açıldı demir kapı ağır ağır,
dürttüler yatağında tazeyi,
çıplak omuzları terli,
üzerinde incecik geceliği,
açıldı iri kara gözler şaşkın şaşkın,
aralandı çatlamış dudaklar,
...........................yoksa,
gelmişmiydi vakit yoksa,
...........şimdi, hemen mi?
..............erken değil mi?
attılar üstüne basma elbiseyi,
giyindi korkaraktan.
tutular kollarından,
sıcacık tenine dokunmadan
geçti nazlı, dar koridorlardan,
kara kara gölgeler arasından...
son kapı avluya açıldı.
serin bir rüzgar,
başka bir dünyadan gelip,
dolaşırdı bu avlunun dört bir yanını,
çiçek kokusu getirdi rüzgar,
taze ekmek kokusu,
çekti genzine nazlı,
baktı göyüzüne,
yıldızlar, mehtap silindi silinecek,
ne çok istiyor yaşamayı,
kim bilecek?
iri iri damlalar sıyrıldı gözlerinden,
kavuşup birer birer düştüler çenesinden.
mırıldanaraktan dua okundu,
baş aşağı indi emir verildi,
lakin biri
"ben karı asmam" dedi
sonra öteki,
"korkarım günahtan, yapamam" dedi
başka bir emir kulu geçirdi ilmeği,
o narin boyna
son bir nefes ödünç aldı kadersiz,
ve tekmelendi tahta iskemle,
sus pus oldu ortalık...
sus pus oldu yarın...
birazdan güneş doğdu yine,
her günkü gibi...
güvercinler kondu pencerelere.
ve yine
mahkumlar dolaştı bu avluda,
taşlar soğuk suyla yıkandıktan sonra.
(karılar koğuşu filminin ardından yazılmıştır.)