17
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2759
Okunma
…………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Nesini Söyleyim
Nesini söyleyim canım efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
Sefil ireçberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim
Reçberin sanatı bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Dördü bir okkalık dolumuz bizim
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
Evlat da babanın sözün tutmuyor
Açım diye çift sürmeye gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
Başımıza bela dölümüz bizim
Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylese deli diyorlar
Zemane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim
Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Çalığından telef oldu bazımız
Kasım demeden buz tutuyor özümüz
Mayısta çözülür gönlümüz bizim
Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta satar
Hasırdan serilir çulumuz bizim
Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıya ister keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbası balımız bizim
Serdari halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yakılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim
……………………………
Aşık Serdari
……………………………….
Serdarî Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Kayalıyokuş mahallesinde doğdu. Asıl adı Hacı, mahlası Serdari’dir. Mahlasını nasıl aldığı, ustasının olup olmadığı bilinmemektedir. Yalnız gençlik yıllarından beri tanık olduğu önemli olaylarla ilgili şiirler söylediği bilinmekte, bu şiirleri o yıllardan beri halk arasında dilden dile dolaşmaktadır. Doğum yılı, kendi söylediği şu kıt’adan anlaşıldığına göre 1834’dür.
"Açılmadı ikbalimiz bahtımız,
Şen olsun İstanbul pâyitahtımız,
Tevellüt ellidir geçti vaktimiz,
Nöbetin bekliyor salımız bizim"
Küçük yaşta öksüz ve yetim kalan Serdarî bir çok akranı gibi, yoksulluk nedeniyle okula gidemedi. Babasından kalan bir-iki tarlayı sürüp ekerek; kendi işlerinden arta kalan zamanlarda da başkalarının tarlalarında çalışarak geçimini sağlamaya çalıştı.
Çocukluğunda bir gün eşekten düştü ve sol kolu kırıldı. Sınıkçılar sardı ama haşarılığı yüzünden kırık kol bir türlü iyileşmedi. Tam kangrene çevireceği sırada sınıkçı dirseğinin biraz altından kesti. Halk arasında bu nedenle "Çolak Hacı" lakabıyla anılır oldu. Ancak kendisi bu lakaba çok üzülür, "Ben çolak değilim, kolsuzum" derdi.
Serdarî iri yapılı, çok sağlam bünyeli, güçlü kuvvetli biriydi. İnsan gücüne dayalı her türlü işi arkadaşlarından daha iyi yapardı. Örneğin kesik koluna karşın, tırpanla ekin biçmedeki ustalığı bütün komşu ilçelerde, hatta Sivas’ta bile anlatılırdı. Kesik koluna taktığı bir kayış kolçağa tırpanın sapını geçirir; sağ eliyle de tırpanın elceğinden kavrayıp da ekine girdiği zaman hızına kimse yetişemezdi. O zamanlar tırpancıların gündeliği 4-5 kuruş iken o, 20 Kuruştan aşağı çalışmazdı. Gerçekten de herkesten uzun ve keskin tırpanıyla 4-5 kişinin yapamayacağı işi tek başına yapardı. Serdari’nin tırpan çalmadaki becerisi o kadar ileri gitmiş ki; halk arasında “Çolak Hacı tırpanı, Çolak Hacı sıyrımı, Çolak Hacı çekici” gibi deyimler kullanılır olmuştu.
Çağının önemli âşıklarından biri olan Serdarî’nin şiirlerinde güçlü bir ifade biçimi vardır. Yaşadığı yılların koşullarını, Anadolu köylüsünün çektiği sıkıntıları, başından geçen olayları, abartısız, yalın ve duru bir dille anlatmıştır. Ne yazık ki okuma yazma bilmediği için şiirlerini kendisi kaleme alamamış; çevresinde "cönk" tutabilecek kimse olmadığı için şiirlerinin çoğu günümüze ulaşamamıştır.
Serdari sık sık oğlu Nafel’e ve torunlarına: "Şu benim demelerimi bir yere yazın. Gün gelir bunları sizlerden isterler. Herkes sizin gibi kadir bilmez değildir" dermiş. Ancak Nafel’de, okuma yazma bilen diğer torunları da bu deyişlerin önemini, o günün koşullarında bilememişler ve bir yere not etmemişler. Bilinen şiirleri ise yakınlarının aklında kalanlardır.
Serdarî’yle ilgili üç kitap vardır. Bunların ilki Fazıl Oyat’ın yazdığı “20 Halk Şairi” adlı kitap; diğerleri torunu Ekrem Berk ve Şarkışlalı araştırmacı Ahmet Özdemir’in yazdığı “Şarkışlalı Serdarî” adlı kitaplardır.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………..
)(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-77-)(-)(-)(
Nasıl söyleyeyim canım efendim
Ne olacak bilmem halimiz bizim
Çilesiz geçer mi an’ım efendim
Eksilmez gözlerde selimiz bizim
Arı yavrusuna derler ki oğul
Kumun irisine diyorlar çağıl
Çok şeyler anlatır hiç normal değil
Kimseye benzemez velimiz bizim
Oynak yanımız yok ezik değiliz
Mertlik özümüzde bozuk değiliz
Konak da doğmadık nazik değiliz
Nasır bağlamıştır elimiz bizim
Bir garip sıladan ayrı kalırsa
Gurbet ellerinde hasret solursa
Konu birde Vatan bayrak olursa
Safta en öndedir delimiz bizim
Türk ki öz Yurdunda olur mu bizar
Bu necip Millete değmesin nazar
Yedi düvel birleşseler ne yazar
Mehter marşı okur dilimiz bizim
Yaşasın Devlet’im ebet ve ezel
Ay yıldız üstüne değmesin gazel
Her biri de diğerinden çok güzel
Seksen bir adettir ilimiz bizim
Yiğidin serinden aşk gitmez imiş
Ilık su başları buz tutmaz imiş
Yüce olan dağ da ot bitmez imiş
Dünya’ya örnektir kelimiz bizim
Hayır gelmez habersizce gidenden
Bela gelir gizlice kin güdenden
Minnet etmez baş düşse de bedenden
Bükülmez namerde belimiz bizim
Haber verir zaman zaman suna’dan
Bazan Karadeniz bazen Tuna’dan
Bazan nazlı yardan bazen Ana’dan
Sevdası/yla eser yelimiz bizim
Aşık Lüzumsuzun derdi bir değil
Kıymet bilmeyene verir mi meğil
Vel hasıl-ı kelâm derim ki oğul
Özgün türkü çalar telimiz bizim
Sadık Dağdeviren
Aşık Lüzumsuz
5.0
100% (15)