YOKSAK
YOKSAK
Saatler yokluğunu çaldığında, karanlık inmiş oluyor örtü gibi. Belki bir yorgan yatağımızda, belkide bir perde gözlerimizde. Boğulmanın eşiğinde, hayatın bitiminde. Nefes siyah ve soğukken içimizde, o zaman sokaklar ıslak ve sıcak. Yalnız oluyoruz kadehte. Sarhoş olamadan zamana, Boşuna dolaşıyor notalar, havada, seyyar va asılı. Boşluk boşluğu doğuruyor, çizgiler kayboluyor kendiliğinden. Büyüdükçe büyüyen bir kabusa, satırlarda kalsa diyoruz içimizden, yanıyor içimiz, yanıyoruz. Saatler yokluğunu çaldığında, Yalanlar sözlerde kalıyor, sevişmeler saklı günlerde. Sevmeler, hasretler kumlara karışıyor tane tane. Kelebek kanatlarında rengarenk, güzel günlerin renkleri, kısrak yelerinde dalgalanıyor esinti. Dönmesi hızlanıyor dünyanın, akrep ve yalkovanı azarlarca zaman. Kör olup ağladık günlere, yağmuru bekledik denizlerde, lodosu dindirmek için. Dolu bir yaşamdan attık kendimizi, beyaz çarşaflı sevmelere. Saatler yokluğunu çaldığında, Bitmeyecek gibi tapındık, yüreklerimizin içine akarca. Kendimize bıraktık tutkularımızı, rumca şarkıların kırıntılarıyla. Yok ise sevmenin günahı, dudak izleri, öpüşlerindeki. Güneş doğururken, yeni bir günü, dalgalar gibi gelen, sızı ve acı, saatler yokluğunu çaldığında. ART 10/03/2008 |