)(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-67-)(-)(-)(
……………………………………………………………………………………………………………………………………
ESKİ LİBAS GİBİ Eski libas gibi aşıkın gönlü Söküldükten sonra dikilmez imiş Güzel sever isen gerdanı benli Her güzelin kahrı çekilmez imiş Bülbül daldan dala yapıyor sekiş O sebepten gülle ediyor çekiş Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş Kıyamete kadar sökülmez imiş Sevdiğim değildin böylece ezel Aşkının bağına düşürdün gazel İbrişimden nazik saydığım güzel Meğer pulat gibi bükülmez imiş Seyrani’nin gözü gamla yas imiş Benim derdim her dertlere baş imiş Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş Meğer taşa tohum ekilmez imiş.. ………………………………. AŞIK SEYRANİ …………………………………………….. Türk Halk Edebiyatı’nın zirve isimlerinden biri olan Develi’li (Everek’li) Seyrani’nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin en büyük ilçesi olan, o yıllarda Everek adıyla bilinen Develi’de doğmuştur. Asıl adı Mehmet’tir. Babası fakir bir mahalle camii imamı olan Hoca Cafer Efendi’dir. Çocukluğu ekonomik güçlüklerle geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan geri kalmamıştır. Seyrani’nin hayatı ile ilgili kesin bilgiler mevcut olmadığından halk kendisi için bazı menkıbeler yayarak bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Seyrani’nin ününü duyan çevre vilayet ve kaza aşıkları sık sık Develi’ye gelerek onunla atışırlar. Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes ettirir. Ama artık ona Develi dar gelmeye başlamıştır, İstanbul’a gitmeyi arzular. Seyrani, büyük bir ihtimalle Sultan Abdülmecit’in tahta geçtiği yıl olan 1839 yılında İstanbul’a gelir. O yıllarda İstanbul’da semai kahvelerine, söz meclislerine ilgi gösterilir, aşıklar birer bilge kişi olarak görülür, dinlenirdi. Bu meclislerin tiryakileri, aşıkları yalnız bırakmaz, onları meclisten meclise, kahveden kahveye taşırlardı. Saray’da devlet erkanının konaklarında, zenginlerin köşklerinde bir araya gelen aşıklar, birbiriyle tanışır, söyleşir, atışırlardı. Bazı paşa ve beyler, şairleri himaye eder onlara rahat bir hayat sağlarlardı. Böylesi bir zamanda İstanbul’a giden Seyrani, zamanın saz ve kalem şairleriyle tanışır, bilişir. Seyrani, İstanbul’a gelmişken yarım kalan medrese öğrenimini tamamlar. Şu sözleriyle tanımlamıştır bu günlerini: "Yedi yıl eğlendi, kaldı Seyrani Bütün tahsil etti ilmi irfanı Sendeyken her türlü mürüvvet kanı Bulmadın derdime çare İstanbul" Ancak Seyrani karakteri gereği, etrafında gördüğü yanlışlıklara, bu yanlışlıkları yapan Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu durumları ağır bir şekilde hicveden bir şairdir. Bu yüzden hakkında soruşturma açılmış ve yakalanmamak için de Develi’li bir dostunun yardımıyla Develi’ye kaçmak zorunda kalmıştır. Bir süre burada kalan Seyrani daha sonra Halep’e gider. Burada da tutunamayan Seyrani tekrar Develi’ye gelir. Yaşadığı süre içerisinde Develi onun kıymetini pek anlayamamıştır. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli Seyrani" denmiş, son yıllarını Develi’de yoksulluk içinde geçirmiştir. Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak pek yanlış olmaz. Seyrani devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş, yanlışlıkları eleştirmiş, şiirlerinde kendisinden önceki ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır. Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış ve halkın sesi olmaya özen göstermiştir. Şiirleri hem ele aldığı konu bakımından hem de kafiye yapısı bakımından çeşitli ve zengindir. Şiirlerini daha çok hece ölçüsüyle yazmıştır. Asıl ününü hece ölçüsüyle yazdığı koşma, semai, destan, nefes ve şathiyeleriyle kazanmıştır. Şiirlerinde daha önce kimsede rastlanmayan kafiye yapılarına yer vermiştir. Şiirlerinde bazen bir tarikat ehli, bazen siyasi bir eleştirmen, bazen de koyu bir aşık olur. Bu da Seyrani’nin içten, dindar, duygulu ve duyarlı bir kişi olduğunu gösterir. Seyrani, 19. yüzyıl halk edebiyatımızın şüphesiz en değerli örneklerinden birisi olarak diğer halk ozanlarını da etkilemeyi başarmıştır. Kendisi hakkında yapılan araştırma ve incelemeler son yıllarda çoğalmıştır. Eserlerinden bazıları bestelenerek icra edilmiştir. ……………………………………………………………………………………………….. )(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-67-)(-)(-)( Dinle deli aşık benim sözümü Güzelin nazları çekilmez imiş Sevda üz/re yiğit olan yiğidin Kırılır bileği bükülmez imiş Yerini bulmayan altın öğüdün Faydası olmayan senet kağıdın Kıymet bilmez ise seven yiğidin Ardından ağıtlar yakılmaz imiş Aradığı aşkı yar’da bulmuşsa Hasretle ağlayıp aşkla gülmüşse Sevdiği uğruna Şeyda olmuşsa Onun kusuruna bakılmaz imiş Hasreti her dak/ka gözde tütse de Vedasız sevgili çekip gitse de Ümitsiz sevdası böyle bitse de Sarsılırmış amma yıkılmaz imiş Gerçek sevdaların buymuş gereği Yıkılırmış çünkü sevda durağı Bir kez yaralansa seven yüreği Asla dikiş tutmaz dikilmez imiş Darmadağın olur hayali düşü Bitmezmiş bir ömür gözünün yaşı Sevda tepesinden düşerse kişi Bir daha zirveye çıkılmaz imiş Bilemezsin sevda gelmeden başa Yasak ve haramsa sevilmez haşa Lüzumsuz ne kadar yaşarsan yaşa Herkese aşk ile bakılmaz imiş Sadık Dağdeviren Aşık Lüzumsuz |
Güzelin nazları çekilmez imiş
Sevda üz/re yiğit olan yiğidin
Kırılır bileği bükülmez imiş
Yerini bulmayan altın öğüdün
Faydası olmayan senet kağıdın
Kıymet bilmez ise seven yiğidin
Ardından ağıtlar yakılmaz imiş
Aradığı aşkı yar’da bulmuşsa
Hasretle ağlayıp aşkla gülmüşse
Sevdiği uğruna Şeyda olmuşsa
Onun kusuruna bakılmaz imiş
Hasreti her dak/ka gözde tütse de
Vedasız sevgili çekip gitse de
Ümitsiz sevdası böyle bitse de
Sarsılırmış amma yıkılmaz imiş
Gerçek sevdaların buymuş gereği
Yıkılırmış çünkü sevda durağı
Bir kez yaralansa seven yüreği
Asla dikiş tutmaz dikilmez imiş
Darmadağın olur hayali düşü
Bitmezmiş bir ömür gözünün yaşı
Sevda tepesinden düşerse kişi
Bir daha zirveye çıkılmaz imiş
Bilemezsin sevda gelmeden başa
Yasak ve haramsa sevilmez haşa
Lüzumsuz ne kadar yaşarsan yaşa
Herkese aşk ile bakılmaz imiş
Sadık Dağdeviren
Aşık Lüzumsuz
Gönül adamım değerli dostum güzel yüreciğin varolsun emi.Gene harika bir şiiri okuma hazzını aldım sayfandan.Sevgilerimle yarılıyorum.