ben; bu hicranı kaldıramam anlıyor musun?Ocak ayının başlangıcında yazdan kalma bir günde İstanbul. çicek, tuz ve yosun kokulu.......... Ortaköy ufuktaki akşam kızıllığında martı çığlıklarıyla çöküyor gölgeler arasına saklanıyor kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor duruyor.............. yavaş yavaş tanıdı beni şehir bakışları aydınladı bir an uzanıp, şefkate muhtaç küçük çocuk misali sarıldı boynuma Haydarpaşa unutulmuş ama çok hoş koku edasındaydı bende sımsıkı sarıldım ............................... ben ; bu hicranı kaldıramam anlıyor musun? bu zayıf omuzlar özlemle ezilirken nasıl nefes alarım ben ? hiç değilse sen anla beni Kız kulesi..................... her aşığın taşıyabileceği yük değil bu................... içimi yakan çaresizlikle külleniyorum sana döndüm ve sevgiyi aşan bir acımayla baktım.................. Mâşuk ; çaresiz ve öfkeli bir ifadeyle eğdi başını öyle olsun cancızım...................... kederli bir sesle konuştum aşkı değil aşığı beklemekten korktum be yâr.......................... Marmara’nın maviliği uzanıp inanılmayacak parmaklarıyla kavradı beni............... tanık olmadığım kadar sert bir bakışta Haliç........ hicran; ruhumu bulaşıcı hastalık gibi yapıştı şikâyet etmedim halimden........................... İstanbulun koyu teninde tomurcuklaşan ter damlaları yanaklarından yol yol süzülüp de Haliç’e akar kuruyup keçeleşen dilim damağıma kırbaç gibi şaklar.......... soğuk; grinin ve beyazın tüm tonajıyla şehre hüküm indiriyor........ Galata, dövüşmeden teslim olmayacaktı hazırsızdı.......................... Üsküdar kasvetli duvarlardan silinmeyecek acı çığlık kopardı........................... Ey İstanbul! hem yâram hem bıçağım hem kurban hem de cellâtımsın benim..................... kanı çekilmiş hicranın yüzünde acı dolu çorak dudaklar şehir bağrını bazmış aşkı.................. gülümsedi Boğaz.................. Şebboylar baygınlaştıran kokusu saçıyor hem ölüm hem yaşam sunuyor Hüsnüyusuflar Yusuf’un güzelliğiyle dem vuruyor.............. Pendik; pürüzsüz teninde güneşten çalınmış ışıltılar saçıyor.............. Eminönü; sabırsızlandı birden................... Tahtakale; gözü dolu titrek sesle ’gel vefalım’ dedi........................... ’ateşle nasıl oynanır’ ’öğretiyim’dedi İstanbul.................................. 04/01/2011 gordion |