ZİHNİ'NİN DEHR ELİNDENDolaştım dağlarını, görmedim ne gül, süsen ; Zihni ! De kulağıma; nerde gördün gülü sen ? Mekke’de, Mısır’da mı, Akka’da, Hopa’da mı, Trabzon, Karaağaç, Edirne kapı’da mı ? Bakıp da güldü nadan, taşralı kılığına ; Hangi baş dönmesiyle, gül düştü soluğuna? Senin muhatapların, hem çirkef, hem de dönek; Oysa asıp kuruttuk, cemini hevenk hevenk... "Burada kral benim, demedin alem buysa!", İstanbulin giyerek kıvırtmak vardı oysa! Geçti diye devranın, okunmaz mı kitabın ? Düşerken ağlarına bir edepsiz Arap’ın... Hangi sebepten sevdin ölesiye Bayburt’u ; Sen mi kurtaracaktın viran olan bir yurdu ? Bir bozkır sabahında şad edip gönülleri ; Dike dike yürürken hayalin de gülleri... Tam kızardığı gündü gamzelerde lalenin, Üzerinden geçerek ateş denizlerinin... Yad ele gider diye, söyleşmedin Çoruh’la, Beni de biraz sarssan seni dirilten ruhla ! Dudağın buz keserken, dilin ateşe değdi ! Görmüş ve anlamıştın, viran olmak ne idi?.. Gam dağına yaslarken başımı ağır ağır, Derin bir sessizlik var; yer sağır, gökler sağır! Seni de dehre salan, bu kışlar, bu yazlar mı ; Desem, değişen yoktur; kemiklerin sızlar mı? Hayrettin YAZICI |
yüreğine sağlık;
selam ve saygılarımla...