Bilmem ki nasıl anlatmalıyım, nereden başlamalıyım!Bir hüzzam şarkıydı yüreğimi dağlayan Yitik yıllarımın hicranını yeniden hatırlatan Sızlatan bağrımı yakan ve hıçkırarak ağlatan Kimbilir şimdi nerdedir... Hangi iklimin serencamında Hangi umutların nöbetindeydi Ve nasıl bir edeb-i hal içinde nefeslenmektedir bilmiyordum... Yıllarca susmuştum Hicranımla başbaşa kalarak yorulmuştum Filizlenen umutlarım hep yanımdaydı Keşkelerim yüreğimi burkan bir nidaydı Hissiyatım ruhuma galebe çalan bir hal aldı Kalbim yılllardır onun hasretiyle ağladı Efkarım dalgaların serencamını yudumladı İnsan bu kadar latif nasıl olurdu Onurunu ve kişiliğini hakikatin içinde bulurdu Bazen konuşur, bazende nazarıyla hem hal olurdu İçinde gizlediği aşkın demini yudum yudum nefesiyle korurdu Mütemadiyen okuyan, mukakeme içine koyulan bir yolun yolcusuydu Sanki bir hecelik aşk, manasına mücehhez olarak onun kalbinde okunurdu Ne evliya idi, ne rabıtayı her manaya atfeden bir nefesti, akıl onunla konuşurdu İmtina ediyordum konuşmaktan Onun zarif nefesini koklamaktan, ruhunun nidasını hakkıyla anlamadan Kalbinde açılan sayfaların şehrini gönlümün sevdasında bulmadan utanırdım Kul, takvanın ve tevazuunun belagatında aşklaşan bir ulviyett-i sanattır, aşka ramdır Kin ve husumet asla kalbinin latifliğinde yer almamaktır, nefsanilik ne elemli buhrandır Hayat ve ömür vadedilmiş ve vuslata firkat olan cenahtır, yoksa kulluğun bir başkasınadır Mustafa CİLASUN |