Elveda
saatler onsekizi gösteriyordu
iş çıkışı yine yorgun argın dönüyorum... sabah bir şey söylememiştin gün boyu aklıma takıldıydı ki az daha kolumu makinanın dişlerine kaptırıyordum hani o an oracıkta çapkın Süleyman durdurmasa eğer makinayı... günden güne yoksulluğumuz su yüzüne çıkıyor aldırmıyoruz, öylece üçbeş kuruşla yetinip. ama yetmiyor işte... hani yoksuluz ya yorgunluğumuz bile bir acayip uzuyor şu kaldırımlarda... seninle kaçyıldır evliyiz ? sahi unuttumda.. dalgınlığıma ver ne olur... ne güzel başlamıştı oysa her şey mutluluk yanağımızda bir gül gibi açmıştı... ki aramızda aşk vardı her şeyden önce yada biz öyle zannediyorduk, ne bileyim işte yada evlilik aşkı öldürüyor, yoksulluk gibi... neyse bunları düşünmenin zamanı değil şimdi çünkü aklım hala sabahın yedisinde... kapıyı açar açmaz duvarda ki takvim yapraklarına ilişti ilkin gözlerim ki tarih hala dünü gösteriyordu sonra salondaki masaya bırakılmış bir not sonu (elveda) ile biten ne yalan söyleyeyim karanlığı bekledim önce ve sonra usul usul düşürdüm seni kipriklerimden. hani yoksuluz ya gözyaşımız bile bir acayip dökülür... |
karanlığı bekledim önce
ve sonra usul usul düşürdüm seni kipriklerimden.
hani yoksuluz ya
gözyaşımız bile bir acayip dökülür...
duyarlı yüreğinizi tebrik ederim.Yoksulluk yüreğin zebginliğidir ama bilenlere öyle zenginler varki yoksul yüreğinin göz yaşının zerresi etmezler.tebrikler şiir dostu selam ve saygılarımla.