Açılmayan Mektuplar
Mektup var:
Pulsuz, Postacı bıraktı kapıya. Zarfından belli içinde Mühüm bir haber var. Aldı kısık gözlerle süzdü zarfı Çok kıymetliydi tekrar tekrar baktı. Neydi acaba diye düşündü. İçinde bir sürü soru vardı. Elleri bir türlü gitmedi açmaya zarfı Belli mi olur, Alıştığı bu hayatı yıkacak Bir sürü emir vardı belki de Yok yok hiç dokunmadan içine Kaldırmalı en üst dolabın En ucuna atmalı. Kapı tekrar çaldı. Bu defa kapıda bir ulak Kan ter içindeydi. Kapının deliğinden baktı Açsa bir türlü açmasa... Bekledi, Ulak da bekliyordu. Zamanın sesi çınladı boş koridorda Ne kapı açıldı Ne ulak uzaklaştı, Öylece kalakaldılar. Sırtını verdi kapıya Kalbinin atışları sarmıştı her yeri Açsam kapıyı, Ne var ne yok desem. Yoksa yanlış adres Evet yanlış adrese gelmişsin desem. Açtı kapıyı, Buyur dedi Ulak elindeki zarfı uzattı, Tek laf etmeden çekip gitti. Neydi bu ne oluyordu Allah’ım dedi; bu rüya olmalı. Ağır adımlarla yürüdü odada Sanki Ademden bu yana durmadan gelen Mektuplar yığılmıştı. Bir çekti ki dolabın kapısını Üzerine mektuplar devrildi. Hepsini tekrar düzenledi binbir itina ile Ne kadar güzel zarfları vardı. Hiç açılmamış güzel zarflar. Ne vardı hiç umrunda değildi Kendisi, dedesi onun dedesi de açmamıştı hiç. Her şeyi kendi bilmek zorunda değildi ki. Kapı tekrar çaldı. Açtı, elinde bir büyük kağıt Haydi gidiyoruz dedi, Adam. Sen kimsin be kardeşim? Haydi düşünme, Vakit tamam Onca gelen haberlerin sonucunu Görmeye gidiyorsun Anladın mı sen Öldün. (Kasım 2010 İstanbul) |
kutlarım
saygımla