Hayatın içinden
Bir soru, nicedir sorulurdu.
Sınav edilirdi kişi hayatında, süregelen ve geçip giden doğrusal çizgide; eğri büğrü, yıkık dökük, darma dağan eden bir soruydu bu. Ne kadar seksüel olanını bile o kadar acıtırdı belli ki, Ayıp bir soru değildi bu. Bir soru nicedir sorulurdu; keşmekeş insanlar cevap verirdi, hayatın içinden; hayatın içindendi soru. Kimileri hayat mektebi dedikleri şu; ilmi durumuna bakar cevabını verirdi. Aslında hayattan beklentileri doğruydu ve; bu “doğru” verirdi cevabı; herkesin yadırgadığı “doğru” ydu bu! Korktuğu; Kişinin içinden gelmediği kabul görmüş “eksik” doğruydu. Kadere bırakılmış kaderin bile kader olmamasını gerektiren bir doğruydu. Kişiler aslında hayat alanı dedikleri bölgeye sıkıştırılmış, adi bir sıklatın terkisinde öylece "standart bir hayat" ın içinde kavruk bir surette hepsi de. para pul meteliğe kurşun, yaşam desen şan şöhret(?)! Nicedir bir soru sorulurdu; hayat sorulurdu, cevap aranırdı durmadan. Kişilerin duymaksızın hayata ayak uydurduğu fakat hayatın kişiye sorduğu soru buydu. Ta kendisiydi soru ki; hayattı !! Kimsenin teşebbüs edemediği cevap vermeye; Kulak asmadığı, asamadığı soru, buydu! "Hayat" soruldu kişiye, kendini bilmez bir üslup susturdu bu karmaşayı ve kişi “kader” dedi gene. Bir soru nicedir herkese sorulurdu. Ben de oradaydım ; orada tam ortada dikiliyordum soru karşısında. Sağına soluna bakan, elleri önden ilikli, ne kadar naif; ve ne kadar naif olunacaksa o kadar naif. Pirimitif, şaşkın. Vücudu sağdan ve soldan sıkıştırılmış, başıyla yukarı yüzlere bakan -anlamamış arka sıra çocukları gibi-. Çevresi ise ilmi hayat mezunu kaba kişilerin olduğu, alabildiğine kalabalık. Aralarında sırılsıklam hayatın içinden bir ben. Ben parmak kaldırdım, ben cevap verecektim. Ben fırladım birden. Ben anlamadım ama; soru neydi tam? Bir soru soruldu bana, kaynağını doğadan alan. Bir hayat soruldu. Ve ben, geç kaldım hayatın bana sorduğu soruyu anlamakta. |