Anlamsız musikiler
Öyle bir keman sesiydi ki bu çalan,
Gerçek kadar imkansız, anlatılamayacak kadar doğruydu. Sanki savaş esiri yakalanmış; elinde, avucunda, hiçbir şeyi kalmamış, yıkılmak üzere olan, yıkıldıkça yıkılan, korkusunu terk etmiş, kurtulmaya çalışan, umudu arayan birisini canlandırmaya çalışıyordu sanki. Bir şeyler okuyordu keman Türkçe değildi. Hiçbir şey anlamadan sadece dinlemek, kulağımı tırmalayan fonetiği yutkundukça okşamasını da beklemek ve izlemek istiyordum. Uzaktan izlemek; uzakta kalmış, her şeyiyle benden çok uzakta bir yerde ve bir şekilde dinlemek istiyordum. Acıyı bağırıyordu keman pes bir tondaydı. Hiç bu kadar bağırmamıştı bu sefer; diğerleri gibi değildi şimdiki. Eksikli bırakmıştı dinleyenleri de. Ninni değil miydi bu? Hangisiydi; hangisi olmalıydı? Yayıyla seviştikçe çığrından çıkmıştı. Herkesi uzaklaştırmak, kendinden çok uzakta bir yerlere savurtmaktı amacı! Bu muydu? Ben karışmıyordum. Ara ara susuyordu keman ve, düşünmemize imkan tanıyordu Cevap mı arıyordu, ne?! Herkes kaçmış uzaktaydı, ben merak ediyordum, ben dinliyordum. Sessizce anlamaya çalışıyor, avazım çıktığı kadar susuyor, kimi ölçülerine kulak asmıyordum. Başka türlü çalıyordu keman bu sefer, başka türlü bir musikiydi bu, bambaşkaydı. Delirttikçe delirtiyor, dinletiyordu. Mavi Mor karışımı bir ışık vardı sadece kemana en yakın! Sessizce tam bu kemanın üstündeydi. Sessizdi. Biz uzaktaydık. Herkes sessizdi ben de sessizdim. Ve ben bunun, neyin esiri olduğunu bilmiyordum. |