İlk ve son damlaya dair..Solgun bir mateme bürünüyorum Elimde avucumda yok; -Ben, aşkı sevmek için sevmedim ki... Geçmişimle yargılanıyorum mahkemelerde Öyle adil davranıyorlar ki, Müebbet yiyorum, müebbet yalnız! Hislerim, hûma kuşunun gölgesinde bir karınca yuvasını arayan gezginin boynu bükük dönüşünü andırıyor.. -Ben, aşkı sevmek için (mi) sevmişim! Ardımda siyah pelerinli bir kız, Öyle masum, geçmişimden tanıyorum, İzni yok geleceğime! Öyle esrik bir duruş,öyle aciz; Varlığımdan utanıyorum! II. İlk damla daha düşmeden toprağa, -toprak usaresidir bahtsızlığımın- Nİce şehitler verdim, nice yaş döktü mısralarım.. Ben, tabiri caiz olanıydım bütün teşbihlerin, bir sürüncemeli yalnızlık çaldıysa kapımı, düşmeliydi artık toprağa.. Toprak toprak olalı ne böyle bir tohum gördü, ne böyle hasat! Aşk, ’el-em’den bu yana ne kadar hırpalandıysa, diktik teker teker söküklerini. Alem uyanmaya başlıyordu ki, Bu sarhoşlukla neyler inlemeye başlıyordu ki.. Ne dikenler bitti mahalimde heyhât! Ne çığlar düştü gönülhanemize... III. Kız, mahçup bir girdapta, galeyana çalıyordu hicap duyduklarını... ve çatladı damarı aşkın, nicedir eşsiz kalan hüzün, buldu yeniden Tebriz’ini.. -Tüm makamlar, bir sebk-i hindî tutarındaydı artık! Bir yazgının ardındaki muamma! Ne verdik ki ne istiyoruz! Teşbihte artık hata vardı ben varsam altyapısında cümlelerin... IV. Son damla düştükten sonra toprağa Ne verecek şehit kalmıştı zira, Ne ağlayacak şiir! Kız hâla bir damla sunuyor ama, olmaz diyorum, çünkü -yaş-lanmıyorum! Neylesin adam ilk düğme yanlış iliklenmişse* Neylesin şiir... |