SALİM’İN HİKAYESİSıcak bir öğlen vakti Köy ebesinin nasırlı kara ellerinde Bir kilo üç yüz gram ve pislikleri ağzına dolmuş vaziyette Dünyaya geldiğinde Anası kanamadan öldü onu göremeden Salim de ölür diye Sarıp eski yatak yüzünden yamalı bir örtüye Beklediler bir kaç gün Birkaç ay Birkaç sene Ölmedi Bekleyenlere inat Ölmedi ya Yüzü de hiiiç gülmedi Ağlayamadı sıcak bir kucağa gömülüp Kirli sarı saçlarında dolanmadı nasırlı anne elleri Bazen aç bazen yarı tok kalktı sofradan Zayıf ve çıbanlı yetim Bir diz kırımlık yeri vardı ya sofra başında Böyle acılarla ulaştı altı yaşına Dayısı bir kurşunkalem Bir de defter tutuşturdu eline İlk mektep zamanında Salimi Teslim etti Muallim İhsan’a Eti senin Kemiği senin Kaderi senin elinde İster ak ister kara yaz Azık torbasında az kuru ekmek Bir parça peynir, bir soğan Dışarıda jilet gibi bir ayaz Koltuk altında iki üç pir’e Ayağında yırtık cızlavet Başladı ilk mektep bir’e Gitti geldi iki üç sene Ağlaya ağlaya söve söve Baktılar çocuk okumayacak Saldı malların peşine Salim koştu dağlara Karıştı koyunlara keçilere Bir sene beş sene derken Salim Büyüdü koyun keçiyle beraber Her yıl arkasından hüzünle seyretti Kurbana verilenlerin Her yıl kardeşini gönderiri gibi Acısını hissetti kavrulan etlerin Derken Salim büyüdü Koyunlar büyüdü Koyunlar kurbana gitti Salim baktı arkasından kınalı kuzuların Seneye siz de beni terk edersiniz Beni bırakıp cennete gidersiniz Dedi sitemle kulaklarına Kınalı koyunların Bir sabah soğuk ellerini keserken Dayısı elinde sarı bir zarf Aldı karşısına Salimi Zarf resmi ya Dayısı daha resmi Salim güldü gülecek Boğazında biriktiryor gülücükleri Dayısı taş gibi Devlet gibi Seni askere çağırıyorlar dedi Salimin gözü alüminyum leğene takıldı Bak bi de adam yerine koymazlar derdin Saymazlar derdin kendini Salimin köyünde bir sevdası vardı Gerçi biraz zayıftı… Fukaraydı… Çelimsizdi Salim der başka bir şey demezdi. Askere gideceği güne yakın bir zaman Yolda karşılaştılar… Kızcağızın yüzü kıpkırmızı Laflar ağzında ezildi “Salim” dedi. “İnşallah sağ salim dönersin” Salim güldü “he ya kız “ … “Zaten adım Salim ya” deyiverdi Gülüştüler. Küçük elleriyle Sevdalarını bölüştüler Bir gören olmadan Çabucak tarlada kayboldular Mısırların arasında iki saat kadar Çakalları kovalayıp Mısır püsküllerinden bıyık yaptılar Mısırlar… Bir o yana yattı Bir bu yana Bir o yana Bir bu yana Sonra durdu….. Muhtar ellerini masaya vurdu. “Kanun der kiiii” diye bağırdı gözlerini kısarak Hacı Musa “Hay senin ganununu …yim” “Adam o haliyle işi bitirmiş,senin ….miş ganununu” Sonra sustular Madem olan olmuş Ölmüşle…şey olmuşa yok çare Salim köy meydanında geziniyor Birkaç telli bıyıklarını sıvazlayıp Göksünü gere gere Ortalarında askere gidecek Mart’ın Martın onuncu günü bu gün Salim havalarda geziyor Ağzı kulaklarında Ben goydum diyo hadi siz çıkartın Muhtar deli öküzler gibi bir o yana bir bu yana üfleyip dönerken Durdu… Baktı… Baktı… “Çağırın len imamı” diye bağırdı “Kız yüklü” “Oğlan dünden razı” “Tam zamanı” Bir iki çengi felan,bir iki batman kavun,peynir Bir kasa büyük rakı Al sana düğün. Hadi yürüyünnn.. Salim’i çağırdılar muhtarın evine Yeşil bi gömlek Bi kumaş pantolon Bi burunlu siyah ayakkabı Bir de sinek kaydı tıraş Kolonya da sürdü bolca Bi yakışıklı oldu damat olunca Kızı da kırmızı bi elbiseye koyup Salim’e avrat yaptılar Hoca ne derse Salim “ he “ der Kız zavallım ürkek… Bi Salimi var hayatta Salimin eline yapışmış ezer ezer Bir davul Bir zurna Bir de zifaf en hararetlisinden Mısır tarlasındaymışcasına Düğünde köyün delisi Bir kaç meraklı köy karısı İmam da gelmedi içki içiliyor diyerekten Köyün berduşları bevava içkiylen dağıtıp Ucuz bir gece çaldılar fukara felekten Zurnacı bozuk paraları elinde hızlıca sayıp iki üç oyun havası çaldı Zurnayı soktu kuaşağına Salim o sene adam yerine koyuldu Piyade birliğine teslim oldu Acemilik çarçabuk bitiverdi Bir kamyondan az bir şey fazla dayak yiyerek Çavuş döverrr Onbaşı döverrr Yüzbaşı yumuşacık sesiyle nasihat eder Dayaktan önce Salim ana avrat yedi sülale söver Tuvalette gizlice Usta birliği Salim’in Çok uzakta Mevziden çıkıp çişini yaparken Bir ayağı memlekette Bir ayağı Irak’ta Bir gece siperde koyunları düştü aklına Salim’in Sonra sipere düştü Bir roketatar mermisi kara koyunlarla Ortalık toz duman koyunlar savruldu bir yana Salim birkaç yana Birkaç parça Tepelerden güneş vurunca parçalanmış botlara Önce kollarını koydular tahta kutuya Sonra yarıya kadar yanmış bedenini Bir daktilo sayfası kadar yazıp Ölüm nedenini İliştirdiler dosyasına Okuyamadığı mektuplarının yanına Dumanlar uçup gidince Gözlerini açıverdi Salim Bir aydınlık bir yeşillik bir güzel her yan Kelebekler rengârenk oynamaktalar Her yerde beyaz benekli kuzularıyla Kurbanlık koyunlar Karıştı koyunlara Karıştı yünlere Kavuştu eski günlere Bütün kurbanlıklar İşte pazartesiyi salıya bağlayan gece Bayrağa sarılı bir tabutla köyüne dönünce Yetim Salim... Muhtarlığa al bayrağı çektiler Kahvehanenin sandalyelerini meydana dizip Garnizon komutanıyla Kaymakam beyi beklediler. Cenaze namazı meydanda kılındı Bayram kürsüsünden konuşmalar da meydanda yapıldı Herkes meydanda ağladı Mısır tarlasına bakan köy meydanında Karısı bitkin perişan Komutanların sürahili masasında oturur. Karnındakiyle beraber. "Kanı yerde kalmayacak" der komutan. Eğilip yanındaki muhtara "şehidimizin adı neydi?" Diye de sorar çaktırmadan. Al bayraklı bir mezar taşı görürseniz " Hacımusa" köyünde Kaymakamlık fak fonundan mermeri yapılmış İşte orası "Yetim Salimin" dünyadaki bir karış toprağıdır. İster savaş ister barış Vermem ondan ben bir karış Babından yani. |
manzur şiir örneğine temsil olmuş..
yüreğinize emeğinize sağlık..
sevgilerimle..