Nasırlı ellerin...
güneşten önce uyanmak her gün
yarı karanlık özlemlerle anaya babaya sana... gözlerinde boğmak güneşi kısık gözlerle izlemek ve küfretmek... dalından yapraklarını yolmak ağacın boş şişeleri tekmelemek yumruk edip ellerimi göğsümü dövmek... hırçınsam, sabaha değil hırçınlığım geceden kalma özlemlerin ezikliğinde bir yürekle sabaha merhaba diyememek ah kanıyor yaralarım sensizlik... boğum boğum ses tonum bir şarkı mırıldansam ağlamasam ritim tutmaz sanki gözlerimde hasretin selleri bıraksam gölleşecek ızdıraptayım... şimdi tut ki herşeyi yeniden yaşasam sevsem sevsen... seni bırakıp nasırlı bir el ile bir göçebenin tenime dokunuşuyla kanarmıydım nerdesin? |
o kadar iç acıtıyor ki bu soru..
hem içimizde, aldığımız nefeste, o kadar yakın hem de elimizi uzatıp dokunamayacağımız kadar uzak...
saygılar...